HDP Van Milletvekili Özdal Uçer, 1930'da onbinlerce kişini hayatını kaybettiği Zilan Katliamı'na ilişkin Meclis Araştırması açılmasını istedi.
HDP Milletvekili Özdal Uçer, Meclis'e verdiği bir önergede, Zilan Katliamı'na ilişkin Meclis Araştırması açılmasını talep etti. Önergenin gerekçesinde, Zilan Katliamı'na ilişkin bazı bilgilere yer verildi.
Uçer, "Cumhuriyet döneminde Kürt Halkına karşı girişilen en kapsamlı jenosit uygulamalarından biri olan Zilan Katliamı ile yaş ve cinsiyet ayrımı yapılmaksızın insanlar hunharca katledilmiştir. Dönemin bir nevi yarı-resmi gazetesi olan Cumhuriyet Gazetesi’nde bile katliamın bilançosu 15.000 kişi olarak belirtilmiş, ancak yerel kaynaklara göre bu sayı 47.000’i bulmuştur" dedi.
Gerekçede, katliam konusunda devamla şu ifadeler yer aldı: "Cumhuriyet’in ilanından önce Kürtlerin desteğini almak adına dillendirilmeyen ve politik manevralarla gözlerden kaçırılan ‘‘tek millet paradigması’’, özellikle 1924 Anayasası’ndan sonra açık bir şekilde ifade edilmeye başlamış ve hatta pratiğe geçirilmiştir. Birçok ulusun yaşadığı böyle bir coğrafyada söz konusu anlayışın asimilasyona ve imhaya yönelik politikaları da beraberinde getireceği muhakkaktır.
Başta Kürtler olmak üzere bu coğrafyada yaşayan bütün halkları, sahip oldukları ulusal-kültürel formasyondan koparmaya ve yok etmeye yönelik bu ideolojik perspektif ile bütün unsurlar ‘‘tek millet-tek kimlik’’ potasında eritilmeye çalışılmıştır. Diğer etnik unsurların kolektif haklarını yok sayan böyle bir anlayışın, özellikle Kürtler tarafından reddedileceği aşikardır. Nitekim Kürtler önce Şeyh Said İsyanı, devamında ise Ağrı İsyanıyla özgürlük taleplerini net bir şekilde ortaya koymuştur.
Kürt Halkının göstermiş olduğu bu direnç karşısında rejimin siyasal elitleri, imha politikasını tereddüt etmeden devreye sokmuştur. Zilan Katliamı, bu politikanın en kapsamlı ve en trajik olanlarından biri ve hatta ilkidir. On binlerce kişi insanlık dışı yöntemlerle katledilmiş; hepsinin mallarına/arazilerine el konulmuş; varlıkları talan edilerek rejimin yerel milislerine devredilmiş; on binlercesi ise tehcire tabi tutulmuştur.
Uygulanan vahşetin boyutu insanın tüylerini ürpertecek cinstendir. Siyasal kadroların Kürt Halkına yönelik faşizan ve nefret dolu hissiyatı, katliam boyunca askeri komuta erkini elinde bulunduranların bütün kararlarına ve emirlerine sinmiş vaziyettedir. Öyle ki; (hamile kadınları karınları deşilerek) anne karnında bulunan bebekler bile süngüden geçirilmiştir.
Dönemin Cumhuriyet ve Vakit Gazetelerinde çıkan haberler; katliamın bir plan dahilinde nasıl adım adım uygulandığını göstermektedir. Basın, devlet tarafından para-militer güç olarak kullanılmış; Kürt Halkı (adeta insani vasıflarından arındırılmış bir şekilde) aşağılanarak değersizleştirilmeye çalışılmış ve böylece bu halkın ancak böyle bir vahşete layık olduğu algısı kamuoyuna aşılanmak istenmiştir. Yine Katliamın hemen ertesinde dönemin başbakanı İsmet İnönü’nün 31 Ağustos 1930 tarihli Milliyet gazetesine verdiği demeçte söylemiş olduğu; "Bu ülkede sadece Türk ulusu etnik ve ırksal haklar talep etme hakkına sahiptir. Başka hiç kimsenin böyle bir hakkı yoktur. Aslı astarı olmayan propagandalara kanmış, aldanmış, neticede yollarını şaşırmış Doğu Türkleridir." ifadesi ve 20 Temmuz 1931 tarihinde kabul edilen Zilan’da yapılanları suç olmaktan çıkaran Kanun da dahil olmak üzere; bütün olup bitenler, jenosidi açığa çıkaran tarihe düşülmüş belgeler niteliğindedir.
Katliamdan sonra gerçekleştirilen sürgünlerle bölge insansızlaştırılmaya çalışılmış, on binlerce kişi ya doğrudan sürgün yöntemi ya da baskı ve zulüm politikalarıyla göç ettirilmiştir. 1980’li yıllarda Zilan’ın demografik yapısının değiştirilmesine ve Kürtlerden tamamen arındırılması yönelik; (Afgan göçmeni) Kırgızlar bu topraklara yerleştirilmiştir. Aslında sadece Kürtlerin asimilasyonuna hizmet ettiği sanılan bu politika; Kırgızların da benzer bir asimilasyon sürecine tabi tutulmalarına yol açmaktadır. Ayrıca Zilan’da Kürtlerle Kırgızlar karşı karşıya getirilerek, bu iki halk arasında birbirlerine karşı düşmanca bir tavrın gelişmesi için kamu otoritesi tarafından ziyadesiyle çaba sarf edilmektedir.
Aradan 84 yıl geçmesine rağmen bu insanlık suçunun teşhir edilmesi ve sorumlularının ortaya çıkarılması sağlanamamış; aksine resmi ideoloji geleneğini devralan bütün iktidarlar tarafından ırkçı argümanlarla unutturulmaya çalışılmıştır. Oysa katliamın ahlaki ve vicdanı sorumluluğunun yanında Türkiye 1948 Tarihli Soykırım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına Dair Sözleşme’yi 1950 yılında imzalayarak bu konuda uluslararası sorumluluk altına da girmiştir.
Zilan özelinde Kürt Halkının toplumsal hafızasına kaydedilmiş acıların bir nebze de olsa hafifletilmesi için bu katliamın ayrıntılarıyla incelenmesi ve başta yönetici sınıf olmak üzere bütün sorumluların açığa çıkarılması; Kürt Halkına karşı yerine getirilmesi elzem olan tarihsel bir borç niteliğindedir.
Fırat Haber Ajansı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder