6 Haziran 2014 Cuma

Kerem SOYLU: 1 Haziran seçimleri büyük sınav

Ağrı merkez ve Bitlis/Norşîn’de yapılan seçimleri halkımız, adeta ‘onur meselesi’ yaparak katılım sağladı ve bundan büyük başarıyla çıktı. AKP’nin devletin tüm olanaklarını seferber etmesine ve her türlü hilesine rağmen bu seçimleri kazanmış olmak başarıyı daha anlamlı kılmıştır. Bu vesileyle, Ağrı ve Norşîn halkımızı bu sahiplenişlerinden dolayı kutluyor ve belediye eşbaşkanlarımıza başarılar diliyorum.


Bu başarıya ve siyasal kazanıma ilişkin çok şey söylendi, söylenecek. Ben işin bu yönüne değinmek yerine, daha çok tarihsel ve sosyopolitik boyutuna kısaca değinme ihtiyacı duyuyorum.

Bitlis için “Kürdistan’ın Vatikanı” diyen tarihçiler var. İşin doğrusu Bitlis, Osmanlı döneminde ve öncesinde uzun bir dönem Kürdistan için dini, ticari ve hatta politik bir merkez durumundadır. Bitlis’teki dini otorite ve tarikatlar cumhuriyet dönemine kadar aslında Kürdî nitelik taşımakta, yabancı egemenliğe ve sömürgeciliğe karşı direnişler sergilemektedir. Bitlis’te başlayan Mele Selim İsyanı ve sonrasında idam edilen ve katledilen bunca halk ve şeyhlerin işgal ve asimilasyona karşı direnişleri ve diğer inançlarla ittifak eden Bitlis Kürt Hareketi halkımızın belleğinde hala canlılığını korumaktadır. Yine cumhuriyetin kuruluşu sürecinde Kürt yurtseverliğinin (Bitlisli) ilk önemli aydınları olarak bilinen Kemal Fevzi’ler, Halil Hayali’ler ve Yusuf Ziya’lar, kendi koşullarında, Kürdistan özgürlük mücadelesinin bayrağını onurla taşıdılar.

Ve Bitlisli İhsan Nuri Paşa! Bitlis’teki direnişi ve daha sonra da Şeyh Said’in direnişi yenilgiyle sonuçlanınca, bayrağı Ağrı Dağı’na taşımak üzere

“Hilbe Agrî, Hilbe Agrî
Agir berê tu bûyî
îro Agir Nav’a te bû

Hilbe Agrî hilbe Agrî...” diyerek direnişi başlattı. İhsan Nuri önderlikli Ağrı Direnişi Kemalist rejimi  ciddi anlamda sarstı ve adeta tarihsel bir korku olarak cumhuriyetin hafızasına kodlandı. İsyanın bastırılmasından sonra, rejimin sahipleri, “muhayyel Kürdistan burada metfundur” diyerek ‘tarihsel bir zafer’ ilan ettiler. Ama birçok emareler çok iyi gösteriyor ki bu emelleri kursaklarında kalmıştır. Hele bu son haziran seçimlerinin sonucu Ağrı ve Bitlis/Norşin’in zaferiyle direniş bayrağı yükseklerde dalgalanmıştır ve çoktan beri muhayyel betonlanmış mezarlar parçalanmıştır.

Ağrı ve Bitlis; bu iki “çıban” sömürgecilik için “tenkil ve tedip” ile onlar açısından sorun olmaktan çıkarılmıştı, ancak sosyal ve kültürel yapısıyla potansiyel “sorun kaynağı” olarak duruyordu. Öyle ise devletin, özelde bu iki il için, uzun vadeli politikası olmalıydı. Bitlis’in İslami dokusu Kürdîlikten arındırılacak, Kürdî medreseler kapatılacak ve dini otoriteler ekonomik-politik ilişkilerle devlete bağlanarak sistemin hizmetine çekilecekti. Nitekim bazı nüfuz sahibi şeyh ve ağaları da yanlarına alarak bunda önemli oranda başarılı da olundu; sözü edilen odaklar Kürdistan’da ulusal inkarcılığın ve gericiliğin kaynağı durumuna getirildiler. Bitlis’e, “Kürdistan’ın Vatikanı” olmaktan çıkarılıp sömürgeci misyonerciliğin acentası rolü oynatıldı. Ağrı’nın sosyal dokusuyla oynandı, ekonomik ablukaya alındı ve göçe zorlandı.

Kürdistan’ın orta yerinde yer alan bu iki kentin, özellikle merkezleri, kimlik dejenerasyonuna uğratıldı ve çevreye dönük birer oto-asimilasyon merkezi olarak işlevlendirildi. 90’lı yıllarda özel savaş en acımazsız şekilde buralara dayatıldı. Özgürlük mücadelesine kitlesel katılım ve desteğin biraz geciktirilmiş olmasının nedeni de budur.

O halde, Ağrı ve Bitlis’teki sonuçları bir ‘seçim başarısı’ ile sınırlı görmemek gerekiyor. Bu tarihsel yeniden kalkışmayı, direniş ruhunu doğru okumak ve anlamlandırmak gerekiyor. Sömürgeciliğin Kürdistan’dan tamamen tasfiye olması da halkın bu görkemli sahiplenişine layıkıyla cevap olmaktan geçmektedir. Ağrı ve Norşîn seçimlerinde öne çıkan bir önemli nokta da insanlar toplumsal bir birliktelikle el ele kol kola vererek inanç ve ırk farkı düşünülmeksizin topyekün aylarca bu mücadeleyi sürdürerek başarıya vardılar. Allah’tan başka halktan büyük yoktur. Halkın ortaya koyduğu duruş gerçekleri yansıtıyor. 1 Haziran duruşu hem Müslümanlığın ve hem de insanlığın vecibesidir. “Halkın sesi Hakkın sesidir” söylemi gerçektir. Peygamberlerin mücadeleleri halkın sesiyle ve gücüyle taçlandırılmıştır.

Özgür Gündem Gazetesi 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder