Erciş kuşatmasından sonra Patnos’a doğru ilerleyen Nadir Bey ve beraberindekilere müdahale 5. Seyyar jandarma Alayı’nın 11. Bölüğü ve bir uçakla yapılır. Söz konusu uçak Dedeli yakınlarındaki Xırındas köyünde düşürülür. İki pilot ölür. Bu iki pilotun cesetleri Patnos’ta şimdiki yıldırım palas otelinin karşısındaki arsaya defnedilerek onlar için bir “ hava şehitleri anıtı” yapılacağı açıklanır.
Daha sonra bu abide yapılır. 1950 de bu anıt Ağrı’ya taşınır. Şu an Ağrı da sayın sayın Sırrı Sakık tarafından kaldırılacağı açıklanan ve pek çok tartışmaya neden olan anıt işte bu anıttır.
Bu direnişçi grubu buradan Tutak Patnos yoluna geçer. Tutak_Patnos yolunu tutan bu grupla Milisler Mahmut ve Musa ağa adlı kardeşlerin rehberliğinde Patnos'a giden bir müfrezeyle çatışma çıkar. Çıkan çatışmada Nadir Bey güçleri müfrezeyi bozguna uğratır. Mahmut ve kardeşi Musa Bey'le birlikte iki yeni mezun doktor asteğmeni de esir alırlar.
Patnos-Tutak yolunda ki bu çatışmadan sonra Nadir Bey Patnos'un kuzeyinde Kanice köyüne, Mehmet Bey'de Patnos'un güneyinde ki Kırekom Köyüne gelirler. Patnos'u 30 Haziran 1930'da kuzeyden ve güneyden kuşatmak için.
Mehmet Bey saldırının seyrini değiştirecek bir yanlış yapar. Bu olayı ve kuşatmayı yeğenleri Şeyh Ali Ataseven söyle anlatmaktadır;
"- Mehmet Bey yüz atlıyla Kırekom köyüne Ado’yé Mele'nin evine gelir. Ado'dan köy hocasını çağırmasını söyler. Köy hocası Mele Usıb'a, Patnos bölük komutanı Mahir Bey'e verilmek üzere; bir pusula verir. Pusulada; Mahir Bey'den teslim olmasını aksi halde kendisi ile askerlerini öldürecekleri yazılıdır.
O gece sabaha karşı kapımız çalındı. Babam kalkıp kapıyı açtı gelen Mele Usıb idi. Mele Usıb, babam Şeyh Brahim’e, Mehmet bey'in yazdığı pusulayı verdi. Henüz sabah ezanı okunmamıştı ikisi birlikte sabah namazını kıldılar. Daha sonrada gün ışımasıyla birlikte Bölük Komutanı Mahir Bey’e gittiler. Mahir bey pusulayı okuyunca babama;
—Sen bu adamı tut, bırakma köyüne gitsin Hüseyin Paşa’nın burada elli nüfusu var. Birimizin burnu kanarsa biz de onların hepsini öldürürüz. Der
—O günlerde de Konya’dan Hüseyin Paşa’nın oğlu Haydar Bey ile torunları (Abdullah beyin çocukları) Mustafa, Hazma, Mehmet, Celal ve aileleri Patnos’a gelmiş Osmanı Usıbın evinde kalmaktaydılar. Mahir Bey onları kastetmekteydi. Mahir Bey hiç vakit kaybetmeden mezarlıkların içine ve onların geliş istikametine göre birkaç yere mevziler kazdırdı. Bu mevzilere asker yerleştirdi. O sıralar karakol eski caminin yanındaydı.
Caminin minaresine bir makineli tüfekle Bahri Çavuş’u yerleştirdi. Söz konusu aileleri de rehine olarak caminin içine koydular. Hazır mevzilerde direnişçilerin gelmelerini beklediler. 30 Haziran 1930 günü artık bizler dahi saldırının olacağını biliyorduk.
Mehmet beyin gönderdiği pusuladan ve alınan önlemlerden habersiz olan Nadir Bey, Kanice Köyü istikametinden dereyi izleyerek yanında Şeyhler Köyünden Sultan Ağa ve beraberlerindeki adamlarıyla Patnos’a doğru geldiler.
Sütlüpınara yaklaştıklarında minareden ve mevzilerden yoğun bir ateşe tabi tutuldular. İlk atışla yanındaki ve sağ kolu olan Sultan Ağa öldü. Nadir Bey Sütlüpınar da, şimdiki Ağrı-Van yolunun alt kısmında bir kayanın arkasına geçti ve onlar da ateş etmeye başladırlar. Değişik yerlerdeki mevzilerden ateş açılmaktaydı. Bir müddet sonra mevzileri tespit edip oralara ateş etmeye başladılar. Beklemedikleri bir durumdu.
Güneyden Mehmet Bey ve adamları da Kırekom tarafından Patnos’a girdiler. İlk gelen Akıf’e Delo’ydu. Akif mezarlıktaki mevzilerden açılan ateşle ayağından yaralanıp saf dışı kaldı. Hesene Ali Küpe’de gelen ikinci adamdı. O da kırekom yolunda yaralandı. Patnos yolunda Nezir’in değirmen arkının üzerinde de Mıhemede Seçarik vurularak öldü. Ben de çocukluk aklımla gidip ilimi cebine koydum ve cebindeki sarı bir tütün tabakasını çıkarıp getirdim.
Çatışma akşama kadar sürdü. Pek çok yaralı asker Sılo’ye Kolozi’nin evine getirildi. Yaralıların feryat ve figanları ortalığı inletiyordu. Çoğu mevzideyken kurşunların parçaladığı taşlardan yaralanmışlardı.
Nadir bey’de arkasına mevzilendiği kayaya isabet eden bir kurşunun parçaladığı kayadan yüzen gelen kaya parçacıklarıyla yaralanmıştı. Sonraki yıllarda, sağ yanağına dokunulduğunda deri altında pek çok taş parçacıklarının olduğunu his etmek mümkündü. Fakat deride hiçbir iz de yoktu.
Akşam çatışmaların bitmesiyle, Nadir bey, mahiyetiyle birlikte Sultan’ın cesedini alıp gittiler.
Bu olaydan sonra, Osmane Usıbın evine sığınmış olan Haydar Bey ve Abdullah Bey’in çocukları ile aileleri pek çok eziyete maruz kaldılar. Zaten, son derece zor koşullarda yaşamaktaydılar. O dönemde Patnos halkı çok fakirdi. Ekmek bile herkeste bulunmazdı. Nispetten bizim durumumuz iyiydi. Babamın un değirmeni vardı. Bir defasında annem saman taşımada kullanılan bir sepette ekmek koyup, üzerini de görülmemesi için otla kapatıp götürürken, Bahri çavuş durumdan şüphelenip sepeti kontrol eder.
Sepete el koyup Mahir Bey’e götürür. Mahir Bey babamı çağırıp;
-Bu yılanlara neden yiyecek veriyorsun? Diye çıkışır. Babam da;
— Bunlar benim akrabalarım, hanımım onlardan çocuklarım onların yeğeni, siz olsanız benim yerimde aç kalmalarına razı olur musunuz? Ekmek vermeye mecburuz der.
Kuşatmadan bir süre sonra, onları çoğu kadın ve çocuk yaklaşık otuz kişiyi üstü acık bir kamyona bindirip tekrar Konya’ya sürgüne gönderdiler. Yazın sıcağında üstü açık bir kamyonda günlerce süren çok eziyetli ve hakaret dolu bir yolculukla önce Diyarbakır’a, oradan da Konya’ya ve 18 yıl sürecek bir sürgün.
Genelkurmay Zilan da Nadir beye teslim olan taburun teslimiyetini bir türlü hazmedemiyordu. Belki de zilan katliamının nedeni bu olaydı.
“..askerlerimizi öldürmeyecekleri ve teslim olduklarında kendilerine silâh atılmaması hakkındaki propagandalarının semere verdiğine bir delil teşkil edeceği gibi cüzî bir mukavemet karşısında kalacak diğer kıtalar için de pek feci sonuçlar doğurabilir.
Bu nedenle böyle adi birkaç eşkıya baskınına uğrayacak kıtaların son nefesine kadar silâhını terk etmeyerek savunmaya devam etmesini ve en küçük bir ihtimali görülenlerin çok şiddetli ve cezri bir surette cezalandırılmalarını ve bu emrinin bütün kıtalara tebliğini ister. Ve 9. Kolordu Komutanlığından bu kıtanın baskına uğramamak için neden tertibat almadığının ve her ne pahasına olursa olsun baskına uğrayan karakollara niçin yardım edilmediğinin, baskına uğrayan karakollar erlerinin kâmilen mi, yoksa kısmen mi kaybolduklarının ve müsebbiplerinin tahkiki ile isimlerinin bildirilmesini ister.
Yapılacak takip harekâtında bazı köylerin geçen ayaklanmada olduğu gibi kıtalarımızın yan ve gerilerindeki sırtları tutarak. Bağırıp çağırma ile ve ellerindeki birkaç silâhı da ara sıra kullanarak şaşkınlığa ve müessif olaylara sebep olmamaları için kıtaların bu bakımdan da aydınlatılması ve yukarıda söylendiği üzere son nefese kadar eşkıya üzerine saldırmak fikrinin her Türk askeri için bir gaye olması hususunun sağlanmasını rica ederim" demekte idi.
Evet genelkurmay "Türk süngüsünün ezici bir kuvvet olduğu hissini verin " demekteydi. Bunun ne anlama geldiği birkaç gün içinde ortaya çıktı. 50 ye yakın köyün 15.000 in üzerinde insanı katledildi.
"9. Kolordu bir yandan 4 Temmuzda başlaması kararlaştırılan harekâtın hazırlıkları ile uğraşmakta, bir yandan da yer yer vaki olaylar dolayısıyla bölgesinde tenkil ve takip hareketlerini devam ettirmekte idi.
2 Temmuz 1930'da, Kolordu bölgesinde şu hareket ve faaliyetler olmakta idi:
Patnos bölgesinde ayaklananlara katılan köyler bomba ve makineli tüfek ateşi altına alınmış;a (bu köyler kanisipi, mozelan, sofikeçel’dir) Daha sonra büyük askeri yığınağın olması nedeniyle burdan Eledağ üzerinden Çaldıran tarafına geçerler. O mıntıkada ki durum genel kurmay arişvelerinde şu şekilde yer almaktadır.
"Kaymaz, Haçan, Kölesor, Çilli ve Osmanlı köyleri havadan bombalanmış; (hepsi Çaldıran da Hüseyin paşanın yiğeni usıve Evdal ağanın köyleridir.)
Beyazıtağa'nın (çaldıran) 4 km. güneyinde 2190 rakımlı tepe ve bunun 8 km. güneyindeki 2280 rakımlı tepeler, cepheleri Beyazıt Ağa'ya dönük olmak üzere 100 kadar asi tarafından tutulmuş;
Muradiye'nin 10 km. doğusunda 3020 rakımlı tepe batı yamaçlarında takriben 200 kadar atlı ve yaya asi kuvvet Muradiye'deki süvari kıtalarımızla müsademe etmekte olup Muradiye'deki batarya asiler üzerine ateş etmekte;
Henüz Ernis'e gelmiş bulunan 62. Alayın 2. Taburundan iki piyade bölüğü ile bir makineli tüfek takımının 40. Süvari Alayını takviye etmek üzere Muradiye'ye gönderilmesi ve Ernis ile Erciş'in eldeki kuvvetlerle karış karış savunulması, 40. Süvari Alayının her halde Muradiye'yi savunması ve Ernis'ten gönderilen takviye kıtaları geldikten sonra karşısındaki asilere taarruz etmek üzere hazırlanması, 7. Kolordu aracılığı ile bu birliklere emredilmiş;
Erciş'in kuzeyindeki Zurnake tepesi ile Erciş'in batısındaki sırtları işgal eden yaklaşık olarak 250 kadar asi ile Erciş'teki kıtalarımız arasında müsademe devam etmekte."
Bu çatışmalardan sonra İran’ın yekmal köyüne geçerler. Bu arada Mehmet Bey ve beraberindekiler de daha önceden buraya geçmişlerdi.
Emin Pasanın çocukları Ebubekir, Osman ve ibrahim'de aileleriyle birlikte Zilan deresinden Ağrıdağı’ na geçmek isterlerken yolda Keskoi Asireti’nin saldırısına uğrarlar. Keskoiler erkekleri öldürür. Kadın ve çocukların üstünde ne varsa alıp son derece perişan bir şekilde bırakırlar.
Keskoilerin baskınında öldürülen Osman’ın iki küçük çocuğu da öldürülür. Karadesleri Burhan, Ömer ve öldürülen Osman'ının eşi (Emin Paşa'nın kardeşi Abdullah Bey'in kızı.) Vahide ve diğer kadınlar perişan bir şekilde îran'ın Yekmal köyüne geçerler. Katliamda herkesin hedef alınması direnişçilerin eş ve çocukları ile götürebildikleri kadar eşya ve hayvanlarını da yanlarına alıp kaçırmaya mecbur bıraktı.
Çünkü askerler bölgede kim varsa öldürüyor, onlara ait ne varsa yakıp yıkıyor ya da el koyuyorlardı. Ailele-riyle birlikte dağlara çekilen direnişçilere, Keskoiler askerlerin önüne düşerek baskın düzenliyor, Yakaladıklarını öldürüyor, mallarını talan ediyorlardı. Bu nedenle direnişçilerin Ağrı’ya ulaşmaları zor olduğundan Iran sınırına doğru gidip İran’da yaylalara sığınıyorlardı.
Kaynak: http://www.agrihurses.net/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder