90’lı yılların başında Türk devleti bütün hatlarda Kürtlere karşı savaş ilan etti. Tarihe ‘92 Konsepti’ olarak geçen bu büyük ve geniş çaplı saldırının amacı Kürtleri haritadan ve tarih sahnesinden silmekti. Bir anlamda 12 Eylül askeri faşist cuntasının yarım bıraktığı, tamamlayamadığı işi kökünden çözmekti. Bu işin teorisi ise ‘sineği yok etmek için bataklığı kurutmak gerekiyor’ olarak yapıldı. Yani Kürt Özgürlük Savaşçıları ‘sinek’, Kürtler ve yüzyıllardır üzerinde yaşadıkları Kürdistan ise ‘bataklık’ oluyordu.
Bu savaş konseptinde Türk medyasına da ‘özel’ bir yer verildi. Çünkü konseptin başarısı için faili meçhul cinayetler, köy yakmalar, Cizre, Lice gibi yerlerde toplu katliamlar, yüz binlerce insanın göç ettirilmesi, 40-50 bin kişinin katıldığı sınır ötesi operasyonlar yetmiyordu. Bunun birde yalan ve dolanla beslenmesi gerekiyordu. Uygulanan soykırımın ustaca gizlenmesi gerekiyordu.
TÜRK MEDYASI HEP YALANIN YANINDA OLDU
Örneğin JİTEM elamanları kalleşçe sokak ortasında gazeteci öldürüyor. Ülkenin Cumhurbaşkanı ‘onlar gazeteci değil militandırlar’ diyor, medya ise büyük bir çabayla bu yalanla perdelenmeye çalışılan cinayetleri haklı göstermeye çalışıyordu. Veya Türk ordusu Dersim’de o güzelim doğayı yakıp-yıkıyor, ormanları ateşe veriyordu. Ülkenin başbakanı ‘ormanları PKK’nin helikopterleri yaktı’ diye açıklama yapıyor, ancak gazeteler ‘böyle kuyruklu yalan mı’ olur diye soracaklarına bunu ‘ispata’ çalışıyorlardı.
Bir başka örnek. Türk ordusu 1995 yılında 50 bin kişilik ordusu ile girdiği Güney Kürdistan’dan yara bere içinde geri dönerken, yenilgiyi gizlemek için Türk Genelkurmayı başkanının ‘teröristler cesaret hapları alarak bizlerle savaşıyorlar’ yönündeki açıklamasını medya büyük bir gazetecilik olayı olarak manşetlerine çekiyorlardı.
Veya 1996 yılında Belçika makamları MED TV’nin Denderleeuw’deki stüdyolarına Türk devletinin istek ve arzusu ile baskın düzenlediklerinde, mutfakta bulunan bir çuval unu ‘işte PKK’nin eroinleri’ diyerek manşete çekecek kadar ahlak ve hasiyet yoksunu yine bu gazetelerdi.
Bu listeyi çok, ama çok uzatabiliriz. Ciltler dolusu kitap olurlar. Bu kadar yalan haber, kirli manşet, gazetecilik etiğinin yerlerde sürünmesi aslında o meşhur yok etme konseptinin bir sonucuydu. Öyle bir algı yaratılmak istendi ki, âdete halk ‘evet bunları yok etmek ve ortadan kaldırmak gerekiyor’ demeye getirildi.
Fakat 92 konsepti tüm acımazı soykırım yöntemlerine rağmen başarıya ulaşamadı. Kürtleri ne haritadan silebildi, nede tarih sahnesinden. Medyanın yalanları ve yürüttüğü kirli savaş ise koca bir kara leke olarak Türk medyasının tarihine yazıldı.
92 savaş konseptinin çökmesine rağmen hem devlet, hem de onun bir istihbarat şubesi gibi çalışan medya uslanmadı. Kanlı ve kirli savaşa devam ettiler. Devlet ihtiyaç duyduğu her dönemde medyayı çok kötü bir şekilde kullandı. Medyaya açıktan, göz göre göre, hem de emir komuta zinciri içinde yalan haber yaptırdı, kirli ve kanlı manşetler attırdı. Medyada var olan anti-Kürt ve ırkçı kodlarda devletin bu isteğiyle, daha doğrusu talimatı ile birleşince ortaya her şart ve koşulda yalan haber yapan, kirli manşetler atan bir medya çıktı. Türk medyasındaki bir elin parmağından daha az dürüst, namuslu gazetecinin ve yazarın varlığı bu kaideyi bozmaya yetmedi maalesef.
Açıkça söylemek gerekirse AKP hükümeti döneminde bu iş daha da çirkefleşti. AKP dara ve zora düştüğü zaman medyayı basit, sıradan bir tetikçi gibi kullanmaktan geri durmadı. Sadece on bine yakın Kürdün rehin alındığı ve adına ‘KCK operasyonları’ denilen soykırım hareketi döneminde yapılanlar bile geçmiş psikolojik savaşlara dudak uçurtturdu. Başarılı mı oldu? Hayır. Yalanlar ve o kirli manşetler bir saman alevi gibi Kürt halkının rüzgârı karşısında uçup gitti.
ÇÖZÜM YERİNE ALGI OPERASYONU
PKK lideri Abdullah Öcalan’ın 2013 yılının başında başlattığı Barış ve Çözüm Süreci ile birlikte bu psikolojik savaşta kısmen bir düşüş yaşandı. En azından hükümete direkt bağlı olan gazeteler, Kürtlere karşı biraz daha dikkatli bir dil kullanmaya, kirli ve yalan manşetlerden uzak durmaya çalıştılar. Daha doğrusu pusuya yattılar. Çünkü hükümet gibi, medyasının da çözüm sürecinden beklentisi farklıydı. Onlara göre çözüm süreciyle birlikte PKK tasfiye olacak, BDP eriyecek, Rojava Kürdistanı çeteler karşısında havlu atacak ve böylelikle kısa yoldan Kürt sorunu da çözülecekti!
Başta Türk medyasının yarattığı algı buydu. Şimdi bu algı boş çıkınca, barış ve çözüm süreci bırakın Kürdistan Özgürlük Hareketi’ni tasfiye etmesini, onu bütün hatlarda ve sahalarda daha güçlü kılmaya başlayınca, Türk medyası hükümetin emir ve komuta talimatları içinde tekrar eski hesaplara geri döndü. İflas eden bir tüccar gibi kasasında sakladığı kirli ve yalan manşetleri pazara sürmeye başladı.
Şimdi en moda değim ise ‘PKK çocukları kaçırıyor!’ Çocukları gerillaya katılan bazı aileler bu iş için manipüle edilerek bu algı yaratılmaya çalışılıyor. Hiç şüphesiz bu bir algı operasyonudur. Türk medyasının Kürt çocuklarını sevdiğine veya kolladığına inanmak için ne gibi bir nedenimiz olabilir ki? 13 kurşunla öldürülen 12 yaşındaki Uğur Kaymaz’dan bir terörist yaratmak isteyen bir medyadan mı bunu bekleyeceğiz? Buraya uzatmadan geçelim.
Bu nedenle ‘PKK çocukları kaçırıyor’ veya ‘alıkoyuyor’ yönündeki günlerdir bir merkezden yürütülen propagandanın bir algı operasyonu olduğu su götürmez bir gerçektir. Algı operasyonlarının en önemli yanı ise gerçeğin sadece çok küçük bir bölümü üzerinde büyük bir yalan oturtmaktır. İnşa etmektir.
Yani Kürt gençlerinin ve hatta çocuk yaşta olanların gerilla saflarına katıldıkları büyük bir gerçektir. Ancak bu katılımlarının zorla veya zoru çağrıştıracak başka yöntemlerle olduğunu söylemek ise en az bu büyük gerçek kadar yalan bir iddiadır.
AKP hükümeti açıktan barış sürecini akamete uğratamadığı, görevlerini savsakladığı ve barışı ciddi şekilde tehlikeye attığı için bu algı operasyonuna ihtiyaç duyuyor. Bir taraftan kendisini sağlama almaya çalışıyor, diğer taraftan muhatabını küçültmek ve mümkünse onu muhatap olmaktan çıkarmaya çalışıyor.
Bunun için son algı operasyonu ile Kürdistan Özgürlük Hareketi’ni genç erkek ve kızları dağlara kaçıran bir ‘zalim örgüt’ gibi göstermeye çalışılıyor. Kimi aileler bu konuda teşvik edilerek oklar bilinçli bir şekilde BDP’ye yöneltiliyor. Yönetildi. Böylelikle barış ve çözüm sürecinde önemli rol oynayan ve 30 Mart seçimlerinde bir kez daha halkın teveccühünü kazanan BDP yıpratılmaya ve gözden düşürülmeye çalışıldı ve çalışılıyor.
O kadar ki, algı operasyonun başarıya ulaması için her türlü yalan ve kirli manşet mubah sayılıyor. Tıpkı 92 konsepti günlerinde olduğu gibi gazeteler ‘ilaçla uyutup kaçırıyorlar’ gibi beş para etmez manşetler atabiliyorlar.
AKP-GÜLENCİLER-SÖZCÜ EL ELE
AKP medyasının başlattığı, Gülen Örgütü’ne ait gazetelerin ve Sözcü gibi Ergenekoncu-ulusalcı yayın organlarının büyük bir zevkle sürdürdüğü bu algı operasyonun esasını ise Kürt ve Kürdistan düşmanlığı oluşturuyor. Normalde şuan Kürtlere karşı ortak algı operasyonu yürüten güçler birbirlerinin kanını içseler doymazlar. Ama söz konusu Kürtler olunca çelişkilerini bir yana bırakmayı beceriyorlar!
AKP medyası ‘PKK çocukları kaçırıyor’ yalanını üfürürken, günlerdir Sözcü gibi bazı uslusalcı-faşist kitle gazeteleri de ‘neden daha fazla Kürt öldürmüyorlar’ diye polise, askere sitem eden manşetler atıyor. Kürt düşmanlığında bir ‘kardeşleşme’ yaşıyorlar.
Peki ne oldu?
Kürdistan halkı AKP, Gülen Örgütü ve tescilli faşist gazetelerin manşetlerine itibar etti mi? Ediyor mu? Günlerdir bir kaçık suda koparılan fırtınanın ne gibi sonuçları oldu? Halk, gençler, anneler, erkekler, yaşlılar, kadınlar Kürdistan Özgürlük Hareketi’ne sırtlarını mı çevirdi? Dahası gençler ve hatta çocuklar gerillaya katılmaktan mı vazgeçtiler?
AĞRI VE NORŞİN’DEN TARİHİ SİLLE
Ne oldu peki? Hiç birsi olmadı. Aksi istikamette önemli bir gelişme oldu. Hem de tarihi manada bir gelişme. Kürdistan halkı 1 Haziran’da bu algı operasyoncularına ve hükümete çok net ve son derece anlaşılır bir cevap verdi.
Bu nedenle Ağrı ve Norşin’de yenilenen seçimlerin ortaya çıkardığı sonucu Yalova başta olmak üzere diğer 12 yerde yapılan seçimlerden köklü olarak ele alıp değerlendirmek gerekiyor. AKP tüm devlet olanaklarını, polis terörünün alasını kullanarak bu iki yerde seçimlere girdi. Başbakan dahil olmak üzer bütün ağır toplarını Norşin ve Ağrı’da zafer kazanmak için seferber etti. AKP medyası günlerdir BDP’yi hedefleyen kirli bir algı operasyonu yürüttü.
Ancak Kürdistan halkı bu kirli ve kara propagandaya itibar etmedi. AKP tarihinin en ağır yenilgisini bu iki merkezde aldı. AKP hezimete uğrarken, BDP’e seçimleri kazanmakla kalmadı. Oylarını kat be kat artırdı. Norşin ve Ağrı tarihi bir zafer yazdı.
İşte tamda burada bir taraftan Kürtlere karşı hükümetin eliyle yürütülen algı operasyonu çöktü, diğer taraftan Özerk Kürdistan’ın siyasi haritası büyük oranda şekillenmiş oldu.
Norşin ve Ağrı’nın tarihi sillesi bu kirli savaş mensuplarını uslandırır mı, hükümet bu mesajı doğru okur mu, barış ve çözüm için adım atar mı, hükümet artık algı operasyonlarının değil, gerçek manda müzakerenin zamanı olduğunu anlar mı, işte orası belli değil. Değil ama netleşmesi içinde aylara değil, haftalara değil, Öcalan’ın son görüşmede altını çizdi gibi günlere ihtiyaç var.
http://www.kurdistan24.org/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder