18 Mayıs 2014 Pazar

Ağrı'da 1925 yılındaki ateş yanmaya devam ediyor - DOSYA 2

Ağrı'da 1990'lı yıllar yine köy boşaltmaları yine göç!

AHMET TAŞTAN / ERDOĞAN ALTAN

AĞRI (DİHA) - Ağrı ayaklanmasının sonuçları ve akabinde 7 Eylül 1930'da, Ağrı Kürt Cumhuriyeti'nin çöküşü Kürtlere karşı büyük bir saldırıya dönüşürken, yıllar içerisinde köyler bombalandı, 20 bini aşkın kişi öldürüldü, binlerce kişi sürgün edildi. Ağrı'da 1925 yılında yanmaya başlayan ateşle beraber 1990'lara gelindiğinde boşaltılan 64 köy ve mezrada binlerce kişi yerlerini yurtlarını terk etmek zorunda kaldı. Yaylaların yasaklanmasıyla Türkiye'nin yüzde 22,7 et ihtiyacını karşılayan Ağrı bölgesindeki hayvancılık yok olmakla yüz yüze bırakıldı.


Çift kutuplu dünyanın sonu yada varoluş mücadelesi verenlerin, ekonomik, siyasi ve militarist tüm kuvvetlerin kullanılarak bertaraf edilmesi döneminin başlangıcı olan 1990'lı yıllar, devletin savaş aygıtı kadroları, değişen yeni dünyaya göre devleti yeniden biçimlendirdikleri bir dönemdi. Ağrı'da, 1926 yılında yanmaya başlayan ateş, 1990'lara kadar devam eden sürgünler, köy yakmalar ve boşaltmalar ile Kürtler tekrar yerinden göç etmek zorunda bırakıldı. 1999'dan sonra da Ağrı merkezde devam eden işsizlik, yılların verdiği travma, yerel yönetimlerdeki çifte standart, yurttaşların tekrar batı illerine göç etmelerine neden oldu. Adına "düşük yoğunluklu savaş" denilen, gerilimi, yıkımı, acısı normal bir savaşın çok ötesine geçen bir imha planının, ihtiyaç duyduğu tüm enstrümanlarla güçlendirildiği bir dönemde Ağrı ve ilçelerine bağlı resmi rakamlara göre 53 köy ve mezra boşaltıldığı belirtilirken, İnsan Hakları Derneği'nin (İHD) verilerine göre ise 64 köy ve mezra boşaltıldı. Köy boşaltmalarıyla beraber binlerce kişi İstanbul, İzmir, Mersin ve Adapazarı gibi batı illere göç etmek zorunda bırakıldı. 2004 yılında çıkarılan "5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması" yasası ile beraber il valilikleri tarafından hazırlanan komisyonlara Ağrı'da bin 125 aileden sadece 253'ü başvururken, sadece 32 ailenin başvurusu kabul edilerek, tazminat verildi.

Yaylalar yasaklandı!

1990'lı yıllarda, zaman geçtikçe Kürt özgürlük mücadelesini yavaşlatma adı altında Ağrılıların geçimini sağladığı hayvancılığı ise yaylaları yasaklayarak öldürdü. Özellikle "güvenlik" adı altında başta Ağrı Dağı, Süphan Dağı ve Tendürek Dağı eteklerine ve Aladağ, Sinek, Mergezer, Mergemir, Çemçê, Kılıç ve Katavin yaylaları olmak üzere 23 yayla yasaklandı. Yaylaların yasaklanmasıyla yüzlerce aile mağdur olurken, hayvanlarını yarı fiyatına satmak zorunda kalarak, göç etmek zorunda kaldı.

Hayvancılık ve tarım yok olmayla yüz yüze bırakıldı!

1990'lı yıllarda "güvenlik" adı altında yaylaların yasaklanmasıyla beraber hayvancılık ve tarım yok olmayla karşı karşıya bırakıldı. 90'lı yıllardan önce 1976 yılında Ağrı'nın Doğubayazıt ilçesinde kurulan Et Kombinası'nda yılda 55-60 bin arasında koyun, yaklaşık 15 bin sığır kesilerek, adeta Türkiye'nin yüzde 22,7 et ihtiyacını Ağrı bölgesinden sağlanıyordu. Yaylaların yasaklanması, baskıların artırması Ağrı halkının en büyük geçim kaynağı olan hayvancılık ve tarımı yok olmayla yüz yüze bıraktı.

'Kürtleri ya bitireceğiz ya bitireceğiz konsepti devredeydi'

Devletin boşaltılan köyler kaydında bile gözükmeyen ve 1993 yılında boşaltılan Ağrı merkeze bağlı Yoldüzü (Darabeya) köyüne bağlı Yukarı Yoldüzü (Darabeya Jorê) mezrası sakinlerinden Necmettin Efe, boşaltılan ve yıkılan evler arasında, 1990'lı yılları anlatırken duygularına hakim olamıyor. "O dönemde Kürdistan bölgesinde yakılan köyler, boşaltılan köyler, tutuklamalar ve faili meçhullerin haddi hesabı yoktu" diyen Efe, "Devletin konsepti buydu. Devlet 'Kürtleri ya bitireceğiz ya bitireceğiz' diyordu" dedi.

'Sanki savaş vardı' 

Mezralarının çok güzel bir yerde olduğunu anlatan Efe, köylerinin boşaltılma hikayesini şöyle anlatıyor: "Yaklaşık 30 hane burada kalıyordu. Mezrada bulunan hanelerin hepsi bir birinin akrabasıydı. O dönemlerde devlet üstümüze çok geldi. Akşam köye giriyorlardı. Köylülere hakaret ediyorlardı. Bize diyorlardı 'Ya köyden çıkacaksınız ya da sizin yaşamanıza izin vermeyeceğiz.' Askerler bir akşam köye gelerek köyün köpeklerini öldürdüler. Köye yakın tepeleri silah ve toplarla dövüyorlardı. Savaşa girmiş gibi ateş açıyorlardı. Bu baskıları gören halk da korktu. Çoğu göç etmek zorunda kaldı. Göç edenlerin çoğu Adapazarı ve bir kısmı da İzmir'e yerleştiler. Şu an orada yaşıyorlar. O zaman göç etmeyen sadece iki ev kaldı. Bu evler babamın ve amcamın eviydi. Benim babam ile annem de yaşlı insanlardı. Benim babam köyü çok seviyordu. 'Ne olursa olsun köyde çıkmayacağız' diyordu. Ben tutuklandıktan sonra Erzurum Cezaevi'ndeydim. Yanıma geldi. O zaman bana 'Ben artık köyde yaşayamıyorum. Askerler akşam köye gelip baskı uyguluyorlar. Bana küfür ediyorlar. Onun için ben de dayanamıyorum. Köyden çıkacağım' dedi. Ve o da köyden çıkıp Adapazarı'na gitti. Adapazarı'nda iken köyün hasretini çekiyordu. Ve dayanamadı tekrar Ağrı'ya geri geldi. Tabi babam buraya geri geldiğinde kimse kalmamıştı köyde. Ve burada yalnız kaldı. Babam çok hastalandı. Öldükten sonra köyümüzün mezarlığına defnedilmek istiyordu. Biz de istediğini yerine getirdik. Çok zor bir süreçti. Bize çok haksızlık yaptılar. Bu insanlar bu zulmü hak etmemişlerdi."

'Hayvancılıkla uğraşıyorduk hiçbir maddi sıkıntı çekmiyorduk'

"Bazen gelip, buralara baktığımızda içimiz parçalanıyor" diyen Efe, şöyle devam ediyor: "Burada bir yaşam vardı. Köyümüzde mutlu ve hep birlikte yaşıyorduk. Hayvancılık ve tarımla uğraşıyorduk. Maddi açıdan hiçbir sıkıntı çekmiyorduk. Fakat devlet bırakmadı. Hepimizi göçe zorladı. Ve gittiğimiz batı illerinde hepimiz inşaatlarda çalışmaya başladık. Perişan olduk."

'Köyde taş üstüne taş kalmamış'

Göçe zorlanan köylülerin de şu an köye geri dönmek istediğini belirten Efe, bunun için 2004 yılında çıkarılan Köye Geri Dönüş Yasası olarak adlandırılan yasa çerçevesinde başvuru yaptıklarını söyledi. Mezra da olsa, kaldıkları yerin yerleşim yeri olarak görülmediği için tazminat verilmediğini belirten Efe, "Dedelerimiz 1940'larda bu köyde yaşıyorlardı. Bunu kayda almadılar. 'Yok böyle bir köy yok' dediler. Adapazarı ve İzmir'e giden köylülerimiz köylerine geri gelmek istiyorlar. Hem de bir an önce gelmek istiyorlar. Ama köyde yaşayabilecek hiçbir imkan kalmamış. Çünkü köyde taş üstüne taş kalmamış" diye konuştu.

YARIN: Ağrı'da devam eden işsizlik ve yerel yönetimlerin çifte standardı











Hiç yorum yok:

Yorum Gönder