1 Haziran’da yeniden seçim var. 30 Mart seçimlerinin devamı oluyor. Seçim AKP’nin talepleri temelinde gerçekleşiyor. Daha doğrusu görünen bu. Arkasında ne tür kirli ve gizli planlar var, henüz tam olarak bilinemiyor. Fakat ne olursa olsun, 1 Haziran’da Ağrı ve Norşîn halkı AKP’ye unutamayacağı tarihi bir ders daha verecek, bu az çok görülüyor.
Bilindiği gibi, 30 Mart’ta tüm çabalarına ve hilelerine rağmen AKP Ağrı ve Norşîn’de belediye başkanlığını kazanamadı. Yani Bingöl ve Urfa gibi yapamadı. Her iki yerde de çok net bir biçimde BDP kazanmıştı. Sonuçta başka çare bulamayınca yeniden seçimi gündeme getirdi. Çünkü ilahlar AKP’nin kazanmasına karar vermişti. 1 Haziran’da yapılacak seçim buradan kaynaklanıyor.
Bu tutum ve kararın sadece AKP’ye ait olmadığı, arkasındaki derin devletin buna karar vermiş olduğu açıkça görülüyor. Çünkü, dikkat edilirse BDP’nin itiraz ve talepleri Yüksek Seçim Kurulu tarafından kabul edilmedi. Örneğin Ceylanpınar seçim sonuçlarına BDP’nin itirazı dikkate bile alınmadı. AKP’nin Ağrı ve Norşîn itirazları ise tam on dört kez değerlendirildi.
Bütün bunlar yerel seçim yarışında sadece AKP’nin olmadığını açıkça gösteriyor. AKP adı altında aslında devlet seçime giriyor. Kürtleri yok sayan ve yüzyıldır yok etmek için uğraşan devlet Ağrı ve Norşîn belediye başkanlıklarının AKP’nin elinde olmasını istiyor. Acaba neden? Buradaki en önemli soru bu. Bu soruya doğru ve yeterli cevaplar verebilmek gerekiyor.
Bunun mevcut devletin Kürdü inkar eden ve imha etmeye çalışan politikasının bir parçası ve gereği olduğu tartışmasızdır. Belli ki devletin bu politikası Ağrı ve Norşîn belediyelerinin AKP’nin elinde olmasını gerektirdi. Tıpkı Bingöl gibi, Urfa ve Ceylanpınar gibi, Tatvan ve çevresi gibi. Bütün bunların da anlamı açık. Devlet Kürtleri denetleyecek stratejik merkezler oluşturmaya çalışıyor. Sınır il ve ilçe belediye başkanlıklarını elde tutarak Kürtlerin birbirleriyle ilişkilenmesini engellemek istiyor.
AKP’nin bu politikaya ne kadar mimarlık yapıp yapmadığı bilinemez. Fakat inkarcı ve imhacı devletin bu politikalarını AKP eliyle uygulamaya çalıştığı ve AKP’nin de bunu kabul etmiş olduğu açık ve tartışmasız. Dolayısıyla mevcut politikalar şimdi AKP politikası oluyor. Bunları AKP uygulamaya koyuyor ve siyasi sorumluluğunu da tabii ki AKP taşıyor.
Burada AKP’nin Kürt politikasını çok iyi anlamak gerekiyor. Çünkü kültürel soykırımcı devlet politikalarını en gizli ve sinsi bir biçimde AKP uyguluyor. Aslında asimilasyon ve kültürel soykırım politikalarını çok etkili bir biçimde uygulamasına rağmen, bunu “Kürt sorununun çözümü” olarak kamuoyuna yansıtıyor. Bunda da oldukça başarılı oluyor.
AKP aslında on iki yıllık iktidarını esas olarak böyle hileli bir politika üzerinden yürüttü. Böyle bir politikayla Türkiye toplumunu ve dış kamuoyunu yoğunca aldattı ve hep beklenti içinde tuttu. Sadece Türkiye toplumu ve dış kamuoyu mu? Tabi ki değil. Benzer bir biçimde Kürtlerin de çok önemli bir kesimini aldatarak ve menfaat ilişkileri içine alarak beklenti içinde tutmayı ve kendi cephesine çekmeyi başardı. Yani Kürtleri bölme ve çatıştırma politikasını ustaca uyguladı.
Şimdi bu politik durum çok çeşitli biçimlerde tartışılıyor. AKP’nin pratik uygulamaları ortaya çıktıkça arkasındaki mevcut politika tartışma gündemine geliyor. AKP’nin Kürtlere yönelik çifte standartçı tutumu her geçen gün daha fazla teşhir oluyor. Bu da AKP’ye karşı Kürt tutumunu daha çok netleştiriyor ve AKP tarafında olan Kürtleri iyice sıkıştırıyor.
Böyle bir durum nasıl olmasın ki? Şu pratik uygulamalara bir bakalım. AKP mantığına göre, AKP’ye oy veren Kürt iyi Kürt, BDP’ye oy veren Kürt kötü Kürt oluyor. Hewler’de yönetim olan Kürt iyi Kürt, Rojava’da yönetim olan Kürt kötü Kürt oluyor. Sadece kötü Kürt mü? Elbette ki hayır! Aynı zamanda tehlikeli ve düşman Kürt de oluyor. Dolayısıyla görüldüğü yerde öldürmek gerekiyor.
Başbakan Erdoğan’ın “Çocuk da olsa, kadın da olsa güvenlik güçlerimiz gereğini yapacaktır” sözlerini hatırlayalım. Bu sözler temelinde 2004 yılında Kızıltepe’de öldürülen 12 yaşındaki Uğur Kaymaz’dan en son İstanbul’da katledilen Berkin Elvan’a kadar AKP yönetimi altında polis ve asker tarafından katledilen yüzlerce çocuğu hatırlayalım. Yine cezaevlerine doldurulmuş olan ve her türlü işkence ve hakarete maruz bırakılan binlerce çocuğu hatırlayalım. Her gün yaşanan ve neredeyse günlük olaylar serisine katılan kadın katliamlarını hatırlayalım.
Demek ki AKP “Kötü Kürt” dediğini gerçekten de öldürüyor. Öldüremediğini de zindana tıkıyor. Dolayısıyla Rojava’dan sınırı geçmeye çalışırken çocuklarının gözü önünde asker kurşunuyla katledilen Rojavalı kadının durumunu insan anlıyor. Oysaki bu kadın da bir yanıyla Suriyeli sayılıyor ve Suriye’den kaçarak sınırı geçenlere AKP hükümeti sözde mülteci statüsü verip koruma sağlıyor. Demek ki burada da çifte standart var: Kaçarak sınırı geçen Arap veya işbirlikçi Kürt olursa AKP koruma sağlıyor, onun dışındakileri ise ölüm kurşunu bekliyor.
Çok açık ki esas tehlikeli ve düşmanca olan AKP’nin Kürt politikalarıdır. En genel deyimle bu politikalar çifte standartlıdır. AKP Kürtleri bölmekte ve çatıştırmaktadır. Belli ki son PKK-KDP gerginliği ardında da AKP politikaları ve kışkırtmaları vardır. AKP bazı Kürtleri yanına çekip çeşitli menfaatler karşılığında kendi işbirlikçisi yaparak Kürtleri bölüp parçalamaya ve böylece Kürt gücünü zayıflatmaya çalışmaktadır.
AKP’nin izlediği bu politika da yüzyıldır sömürgecilerin bir kesiminin izlediği politikadır. Bir kesim sömürgeci katı inkarcı ve sert imhacı olurken, bir kesim sömürgeci de sözde ılımlı yaklaşarak böl-parçala-çatıştır-yok et politikası izlemektedir. Bu iki politika da sonuçta aynıdır ve bir merkezden üretilmektedir. Aldatıcı özelliğiyle ikinci politika daha sinsidir ve Kürtler açısından daha tehlikelidir.
Şimdi Ağrı ve Norşîn’de yeniden seçim yaptırarak belediye başkanlıklarını mutlaka kazanmak isteyen AKP çabaları işte bu politikanın bir gereği ve uygulanması olmaktadır. Dolayısıyla tehlikelidir ve mutlaka engellenmesi gerekir. En kötü şey bu politikanın aleti olmaktır. Bu politikaya alet olan Kürdün durumundan şüphe etmek doğal ve anlaşılırdır.
AKP’nin bu tür sinsi ve tehlikeli politikaları karşısında BDP kazandığı belediye başkanlıklarını neden tartışmalı hale getirdi ve yeniden seçimi kabul etti, aslında anlaşılması zor olan budur. Halbuki seçimde açık çoğunlukla kazanmıştı ve sonuna kadar bunda ısrar etmesi ve diretmesi gerekirdi. Belli ki bu tutum hatalı oldu. Şimdi bu hatayı da düzeltmek ve AKP’ye tarihinin en ağır seçim dersini vermek gerekiyor. Ağrı ve Norşîn’de 1 Haziran seçimini de BDP’nin mutlaka kazanması gerekiyor. Bu temelde AKP’nin çifte standart ve Kürt karşıtı bu politikalarını yerle bir etmek gerekiyor.
Ağrı ve Norşîn seçimleri Kürtler açısından bir ulusal demokratik onur haline gelmiş durumdadır. Ne olursa olsun onuru çiğnetmemek gerekir. Bunun için de sadece Ağrı ve Norşîn halkı değil, bu seçimden tüm Kürtler kendini sorumlu görmeli ve AKP işbirlikçisi olan Kürtler teşhir ve tecrit edilerek seçimin BDP tarafından kazanılması için herkes çalışmalıdır. Bunun dışında bir yurtsever ve demokratik tutum söz konusu olamaz.
Bu temelde başta Ağrı ve Norşîn halkı olmak üzere tüm Kürtleri ve demokratik güçleri 1 Haziran seçimi üzerinde duyarlı yaklaşarak yeni bir demokratik zafer kazanmaya davet ediyoruz.
Özgür Gündem Gazetesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder