22 Aralık 2012 Cumartesi

Qolağası Kerem Bey/Kerem Begê Zirk(î)anî sahipsiz mi?


Not;  KEREMÊ QOLAXASÎ'NİN EŞİ SÛTÊ XANIM'IN MEZARI, AĞRI MERKEZ'İN ZÎRO KÖYÜNDEDİR.


Qolağası Kerem Bey/Kerem Begê Zirk(î)anî sahipsiz mi?

Fazla lafı dollandırmadan sorduğum soruya “evet” cevabını vermek zorundayım.
Yıllardan beri Kürd ve Kürdistan tarihine ilişkin yazılan kitap, makale ve söyleşileri amatörce de olsa takip etmeye çalışıyorum.
1925 Devrimi ve Xalid Begê Cibrî’nin önderliğinde kurulan “AZADİ” Kürdistan Devriminin tarihinde çok önemli bir kilometre taşı konumundalar. Bu sürece ilişkin bazı Kürd araştırmacıları kendi kişisel çabalarıyla değerli veriler ortaya çıkardılar.
Fakat, hâlâ büyük boşluklar ve eksiklikler vardır. En basiti 1925 Hareketi’nin beyni konumunda olan Xalid Begê Cibrî’nin Yusuf Ziya Bey ile birlikte yargılandığı Bitlis Mahkemesinin tutanakları dahi elimizde yok.. Türkler bu sürece ilişkin bir çok belgeyi ya yok ettiler yada gizliyorlar. Bu durum ise ister istemez yapılan araştırmalar üzerine negatif etki yapıyor.
Bugün Kuzey Kürdistan’da Kürd ve Kürdistan tarihine ilişkin araştırmalar yapan ulusal kurumlarımız yok. Aslında bu kadar kanlı bedel, maddi imkanlar ve kendi tarihini öğrenmek istiyen insanlarımızın olması böyle kurumların çoktan oluşması gerekiyordu. Fakat, tarihine karşı sorumsuzluk ulusal siyaset olunca bu tip kurumlaşmaların yolunu da kapatıyoruz.
Bir noktanın altını çizmek istiyorum: 1925 Devrimi , Ararat Hükümeti, Dersim Direnişi ve diğer Kürd devrimleri hakkında yapılan araştırmalar ve belgelendirme girişimlerinde Kürd bireylerinin özel girişimleri çok önemli bir pozisyona sahiptir.
Özellikle bu devrimler sürecinde lider ve önemli rollere sahip olan ve şehid düşen Kürd kadrolarının aileleri ve yakın akrabaları belgeleme ve arşiv oluşturmada bazen subjektifliğe de kaçsa hayati rol aldılar.
Burada cesaretli davranıp Kürdistan şehidlerine sahip çıkan ve bildiklerini Kürd kamuoyuna aktaran/paylaşan şehid ailelerine ve yakın akrabalarına kendi adıma teşekkür ediyorum.
Hâlâ konuşmayanlarda var ve bir dizi bilgiyi beraberlerinden mezara götürüyorlar.
Kürdlerin ulusal araştırma kurumlarının olmayışı ve ulusal bir arşiv yokluğu Kürd araştırmaları konusunda ciddi handikaplar yaratıyor.
Kürdistan’da her hangi bir konuda yayınlanan bir kitap, basımı ile birlikte içerdiği yanlışlıklar ve eksiklikler hemen görülüyor. Çünkü, aynı olaya ilişkin bilgiler ve belgeler farklı alanlarda bulunuyorlar.. Bireysel araştırmacılar bu bilgilere ulaşamıyorlar. Kitabın yada makalenin yayınlamasından sonra gelen eleştirilerin ardından yeni bilgilerle karşı karşıya kalıyorlar. Başka ülkelerde de bu yaşanıyor, fakat zaman dilimi bizimki gibi değildir.
1925 Devrimi ve Azadi Partisine ilişkin araştırmalar ve makaleleri okuduğum zaman Qolağası Kerem Bey/Kerem Begê Zirk(î)anî hep bir yerlerde var.
Bir bakıyorsun Kerem Begê Zirk(î)anî’nin Ruslarlar yapılan savaşta cephede gösterdiği başarılarından söz ediliyor.
Bir bakıyorsun Hamidiye Alayları meselesinde gündeme geliyor.
Bir bakıyorsun Kerem Begê Zirk(î)anî’nin Mustafa Kemal’ın örgütlediği Erzurum ve Sivas kongrelerine resto çektiğini duyuyorsun.
Bir bakıyorsun Kerem Begê Zirk(î)anî “Azadi Partisi”nin ilk kurucu “Kırk Kahraman” larından biri.(İsmail Hakkı Şawês)
Bir bakıyorsun Kerem Begê Zirk(î)anî , Hasananlı Miralay Xalid Bey ve Ferzende ile birlikte Xalid Begê Cibrî’yi Türklerin elinden kurtarmak için planlar yapıyor.
Bir bakıyorsun Kerem Begê Zirk(î)anî 1925 Devrimi sırasında bir çok cephede işgalci Türkleri kovmak için savaşıyor..
Bir bakıyorsun 1925 devriminin yenilgisinden sonra İran’a geçmek zorunda kaldıklarında Türklerle işbirliği yapan Kürd aşiretleriyle kavga içinde..
Ve bir haber geliyor Kerem Begê Zirk(î)anî ve arkadaşları İran devleti kendilerini silahsızlandırmaya çalışırken reddediyor ve çatışarak ölüyor.
Mezarı dahi nerede olduğu bilinmiyor.
Bir bakıyorsun Kerem Begê Zirk(î)anî Kürd ulusal kahramanlarından Ferzende ile birlikte Kürd dengbêjlerin dillerinde Stran olmuş dilden dile gönülden gönüle Kürd milletinin ulusal hafızasında unutulmaz yerini almıştır.
Sözü Kürd dengbêjlerine bırakıyorum:

Le axao hey li min li min li min
Bê maqûlo hey li min li min li min
Le Asyayê bi sê denga bang lê dike
Dibê de lê lê Besrayê rebenê sibe ye
Şereka li me çêbû
Qaleka li me qewimî
Le Kil İskender
Li sûr û bedena Salim Begê
Li hewşa kafirê Emer Tûman
Dayê rebenê vê sibê
Li ser kaniyê way ax way
Le belê ji êvara Xwedê ve
Li gohê min xweş tê
Dengê gula topê li me sil kir
Sewtêna mîrata vê boriyê
Gule û barûdê vî kafirî
Li me dibare dayê mînanî
Tevana gelo li ber taviyê
Le Asyayê bi sê denga bang lê dike
Dibê de lê lê Besrayê
Hey lê agirê Helebê
Bi derê mala bavê te ketê
Tu rabe li ber çoka Ferzende rûnê
Tu bêje Ferzende mala te xirab be
Lo bila mala min jî pê re
Te digo ‘Ez Ferzende me ez Ferzende me’
Ez bavê Elfezya Siwarê Eznawir im
Xwedanê kuçik çapliya me
Rojê qale qalê oxirmê giran
Li welatê ‘ûçincî ordiyê’ de
Mêr di ser min re qet tune ne
Evya ne şerê me û Hesenan e
Ne şerê Heyderan e
Ne şerê Cibiran e
Ne şerê Sînikan e
Ne şerê duwazdeh bavê eşîratê giran e
Evya ecem e ‘bêşincî mezheb’ e
Ne dîn e ne îman e
Li gorî qarşî şerîeta Mûhemed
Li qarşî me disekine me dixapîne
Ji êvara Xwedê ve
Cinazê Silêmanê Ehmed
Bi tevî komê Hesenan ve
Gelo li pêş miqabilî çavê min e
Ezê bi du gulê tometîka vî kafirî
Birîndar im
Destê min têtikê mîrata modoliyê
Modoliyê nagire dayê rebenê
Pêçîka min a şahidê li min nagere
Heyfa min nayê li kuştina mêran û şêran
Heyfa min tê li wê heyfê
Çar heb ji tûxayê vî kafirî
Li ser me re sekinîne
Ji milê Silêmanê Ehmed
Bavê Kazim digirtin
Dixistin nîşanê Hemîdiyê
Le Axao wile nabe bile nabe
İşev sê şev û sê roj e
Şer ketiye ser milê Keremê Qolexasî
Mêrekî çê tê kuştinê
Bi du gula birîndar e
Bi sonda mezin sond xwariye
Tê kuştinê lo bira jê venabe
Erz û eyalê Mala Emer
İşev sê şev û sê roja
Li kavila İranê digere nagere yêr nabîne
Ji xwe re li ser pişta kihêl û malekiyan
Lo bira peya nabî
Kerem dibê wez Kerem bim
Ez Kerem bim
Ez firar û qaşqûrê mehkûmê
Dewletê bim
Berxê Mala Emer bim
Ezê bi maleka weka Mistefa Begê re mal bim
Evî kafirê li bira qesr û qûnaxê me girtine
Dibên tivingên destê xwe deynin

Nasıl oluyor şimdiye kadar Kerem Begê Zirk(î)anî ‘nin yaşamı ve mücadelesini konu alan tek bir makale yayınlamadı.
Bilebildiğim kadarıyla Kerem Begê Zirk(î)anî’nin 3 kızı vardı. Bir dizi torunu var.
Niye bir tanesi bu konuda bir şey yapmıyor.(bunlardan biride benim arkadaşım)
Zirkanlardan bir tanesi niye bu konuya eğilmiyor?
Kerem Begê Zirk(î)anî bunu mu hak etti?
Benim ki sadece bir Hawar!!!!
Kim Kerem Begê Zirk(î)anî hakkında ne biliyorsa yazsın.. O da bir çok 1925 devriminin kahramanları gibi tüm bilgilerle hak ettiği yeri alsın..
Silav û rêz

Kerem Begê Qolağası hakkında bilgi toplamak için daha önce bir çağrı yapmıştım. Bu çağrıda sadece Qolağası Kerem Bey’in ailesinden değil, Zirkan aşiretine mensup kesimlere de seslenmiştim.
Aslında sömürgeci devletlerin yoketmeye çalıştıkları Kürd tarihinin bir çok sırı Kürd aşiretlerinin tarihinde gizlidir. Evliya Çelebi Seyhatnamesinde sayılarını 6000 olarak veriyor.
Zirkan Aşireti’de Kürdlerin en büyük ve eski aşiretlerinden biridir. En azından Kürdlerin Orta Çağ tarihini ve Kürd Beyliklerini kavramak için Kürd aşiretlerinin tarihini bilmek gerekiyor. Tüm Kürd Mirliklerinin temelinde aşiret ilişkileri var ve hatta Selahaddin Eyubî’yi dünya liderliğine çıkaran olay Kürd aşiretlerinin kendisine sunduğu desteğin büyük payı olmuştur.
Eğer birileri Zirkan Aşireti’nin tarihini yazmak isterse, Zirkanların Kürd davası için yürütükleri mücadeleyi anlatırsa kendi içinde dönemlere ve halkalara ayırırsa Qolağası Kerem Begê Zirkî diye bir dönemden yada halkadan söz edecektir.
Belki bu dönemlerin bir kaçı şöyle isimlendirilir:
-Şêx Hesenê Kurdî dönemi
- Timur Begê Zirkanî(1835)
-Qolağası Kerem Begê Zirkanî vs .. vs… vs.. dönemleri..
Kürd tarihçileri içinde Zirkan Beylerinden en geniş şekliyle söz eden Şerefxan Bitlisi’dir.
Şerefxan Zirkan Mirliklerinin ilk kurucusu olan Şeyh Hasan Zirkî hakkında:
“Belagat Meydanının süvarileri ve güzel ko­nulmanın, güzel yazmanın kahramanları olan tarihçilerce açıkça bilindiği gibi Zırkan Beyleri­nin soyu Şam Araplarına ulaşır. Denilir ki: Şeyh Hasan Bin Seyyit Abdurrahman adında bir kişiyi zamanın sarılan, vatanından ayrılmak ve Mardin Vilayetine gelmek zorunda bırakılmıştı. Orada yerleşip kendini ibadete kanaatkarlığa ve çeşitli riyazetlere veren Şeyh Hasan sürekli ola­rak mavi renkli elbise giydiği için halk arasında; “Şeyh-i Ezraki” (Mavili Şeyh) olarak tanındı. Belki de gözleri mavi olduğu için bu adla adlan­dırılmıştır. Sebep ne olursa olsun. Ezrak sözcüğündeki “E” harfi sözcüğün çok kullanılmasın­dan ötürü atıldı ve sözcük halk dilinde “Zirki” şeklini aldı.
Bu Şeyh Hasan büyük ölçüde dindar ve gü­nahlardan sakındığı için etrafında Mardin vilayetinin ileri gelenlerinden büyük bir topluluk meydana geldi. Bunun soncu olarak çağın sultanı kendisinden korku duymaya başladı ve çekin­di. Bu yüzden kendisini Mardin Kalesinde tu­tukladı. N’evarki Şevlim kerametleri açıkça gö­ründü ve Sultan içten gelen bir bilinçle Şeyhin müritlerinin kendisine içten inananların safında yer aldı. Hemen kendisini serbest bıraktı, ondan özür diledi, kendisine her bakımdan saygı ve ik­ramda bulundu ve kızını kendisiyle evlendirdi. Bu durum Şeyh Hasan Ezraki’nin etraftaki halk arasında kadrini arttırdı ve şanını yüceltti. Ölüm Sultanı yakalar yakalamaz, onun yerine Şeyh geçti ve böylece ülke işlerine egemen oldu, ül­keyi kontrolü altına aldı. Çocuklarını o vilayet­teki her nahiyeye Bey ve hükümdar olarak atadı“.diyor.
Şerefxan Şerefname’nin 266-280 sayfalarının tümünü Zirkan Beylerine ayırmış, Derzini, Girdikan(Xizan), Atak(Lice) ve Tercil(Hazro) Mirleri hakkında çok geniş bilgiler veriyor.(Merak eden okuyucular Şerefname’nin sözü edilen bölümlerine bakabilir)
Şerefxan Şeyh Hasan Zirkî’nin soyunu Hz. Ali’ye bağlıyor ve bu konuda bir secere sunuyor.
Şerefxan eserinde Şeyh Hasan Ezrakî’yi bazen “Şeyh” ve bazen “Seyyid” olarak sözetmektedir. Birde Elaziğ’ın Keban kazasının yakınlarında “Pîr Hasan Zerraqi”nin türbesi var. (aynı aşiretten biri olacak) Bu köylerde Zirkî aşiretine mensup bir Kürd topluluğu yaşıyor. Ehli Beyt’e secereleri bağlandığına göre “Seyyid” yada “Pîr” olarak ta adlandırılabilinir. Şerefxan’nın verdiği bilgilere göre Şeyh Hasan Zirkî’nin Ahmed, Süleyman, Kasım, Yusuf ve Hüseyin adlı beş erkek çocuğu vardı.(s.279) Şerefxan bir başka yerde “Şeyh Hasan’ın Derzini’ye gelen oğlulunun adı habildir. Yani Habil diye bir oğlu daha var.
Şerefxan Şeyh Hasan Zirkî’nin yaşadığı dönemi “Selçukların en büyük komutanlarından biri olan Emir Artuk bin Ekseb’in Selçuklu Sultanı adına Amed, Mardin, Harput, Micirgert ve Hasankeyf hükümetini yönettiği” sürece yerleştiriyor.
Şerefxan’nın verdiği bu bilgiler bize Şêx Hasan Zirkî’nin yaşadığı süreci tespit etmeye pek yardımcı olmuyor. Selçukluların komutanı olan Emir Artuk bin Ekseb, yada Türklerin “Eksükoğlu Artuk” dedikleri şahıs 1091 yılında ölüyor. Emir Artuk Merwani Kürd devletinin yıkılışına katılıyor. Fakat bu esnada hareketi yöneten Fahr-d Dewli ile anlaşamıyor ve çekip gidiyor. Zaten daha sonraları Kudüs’a yerleşiyor ve orada ölüyor.. O dönem hâlâ Mardin’de Artukoğullarının hakimiyeti yok. 1106-8 yıllarında Artuk’un oğulları Sökmen ve Necmeddin İlgazi Mardin’i ele geçiriyorlar ve İlgazi buranın başına geçiyor. Meyafarqin’de 1120 yılında Selçuklu Sultanı tarafından kendisine veriliyor.
Şerefxan Şerefname’nin bir yerinde Emir Artuk’un kızını Şeyh Hasan ile evlendirdiğini(sayfa 267), bir başka sayfada Şeyh Hasan’ın Emir Artuk’un kızıyle evlenmeyi reddettiğini bundan dolayı kızı Şeyh Hasan Zirkî’nin oğlu Hasan ile evlendirdiğini yazıyor.(s.279)
Yukarıda Şerefname’ye dayanarak saydığım Şeyh Hasan Zirkî’nin oğulları içinde Hasan adlı bir oğlu yok.
Şeyh Hasan Zirkî’nin Emir Artuk’tan sonra yerine geçtiğini Şerefxan yazıyor. Fakat, Emir Artuk döneminde Mardin vb alanlarda Artukoğulları diye bir yapı yok.
O zaman Şeyh Hasan Zirkî’nin yaşadığı dönem Artukoğulları Beyliğinin daha sonraki süreçlerine denk geliyor. Yada Emir Artuk diye bir başka komutan geliyor.(Fakat, Artukoğulları beylerinin listesine baktığım zaman böyle bir isimle karşılaşmadım)
Sonuç olarak Şerefxan’ın verdiği bilgilerden itibaren Şeyh Hasan Zirkî’nin yaşadığı dönemi tespit etmek zor.
Aslında Şeyh Hasan Zirkî hakkında Şerefxan öncesi kaynaklara bakmak lazım. Şerefxan’ında Şerefname’ye yazmak için geniş bir şekilde yararlandığı İdrisî Bitlisi dir. İdrisî Bitlisî’nin eserleri Kürd tarih çalışmaları için ciddi bir şekilde irdelenmeleri gereken kaynaklardır. Her ne kadar bize fazla yardımcı olmasa da İdrisî Bitlisî de Zirkan Mirleri üzerine duruyor. İdrisî Bitlisî Zirkan Mîrlerinden sözederken Ahmed Begê Zirkî için şöyle yazıyor: “Diyarbekir cıvarındaki bütün Kürdistan beyleri, soyluluk ve seyyidlikle adlanmış olan Ahmed Bey zorraki,(Zirkî olacak yanlış çeviri var yada o dönemler böyle bir isimlendirmede var.Çünkü 2 defa Ahmed Begê Zorraki geçiyor.-Aso) Atak kalesini, Meyafarqin şehrini ve başka yerleri zaptedip kızılbaşın zulmünden kurtardı.” …(İdrisi Bitlisi, Selimname, sayfa 254) Bunu İdrisî Bitlisî İran Şahı Şah İsmail ile Çaldıran Savaşı öncesi Diyarbekir çatışmalarına atıfta bulunarak yazıyor.
İdrisi Bitlisi bir başka yerde ise Kürd beyleri 40 bin askeri güçle Farslarla yapılan çatışmanın sol kolunda yer aldıklarını ve “kendisinin Kürd taife krallarıyla Osmanlı komutanları arasında uyum ve anlaşmayı sağlamak için yerini aldığını” yazıyor. Bu Kürd taife kralları içinde Ahmed Begê Zirkî’nin de ismini sayıyor.(age, sayfa 279)
Yine Şah İsmail’in eniştesi olan Eyyubî Kürdlerinden Melik Halil Eyyubi’den sözederken Zirkanların Hasankeyf kalesini kuşatmasından söz ediyor. Bilindiği gibi Melik Halil Eyyubi Hasankeyf Mirlerindeydi. İran Şahı’nın eniştesiydi. Şah Kürd mirlerini tutukladığı zaman onu da tutukluyor ve hepsinin mülklerini kendi adamlarına veriyor. 1514 yılında yapılan Hasankeyf savaşına Zirkîlerde katılıyor ve Melik Halil Eyyubi’nin atalarının mülkü olan Hasankeyf teslim ediliyor.

Şeyh Hasan Zirkî’nin yaşadığı dönemi Emir Artuk’un yaşadığı döneme yerleştirmenin zor olduğunu yukarıda ifade etmiştim. Acaba Şeyh Hasan Zirkî,Akkoyun ve Karakoyun beylikleri arasındaki yapılan savaşlar esnasında ve özellikle Karakoyunlu İskender Mirza(ö.1438) ve Akkoyunlu Karayülük Osman Bey(ölüm tarihi 1435) döneminde hâlâ yaşıyor muydu?
Uzun yıllar boyunca hem Karakoyun ve hemde Akkoyunlu beylerine hizmet etmiş Ebu Bekir Tihrani “Kitabi Diyarbakiriyya” adlı eserinde sık sık Şeyh Hasan Kurdî adlı bir Kürd şahsiyetinden söz ediyor.
Ebu Bekir Tihrani Karayülük Osman Bey’in Diyarbekir üzerine yaptığı bir saldırısından söz ediyor.
Bu saldırı da Osman bey “Silêmanî(Silîvani) ve Zerqî Kürdlerine karşı başarılı oluyor ‘Miyafarqîn’ , ‘Tercil’ ve onlara bağlı kaleye el koyuyor ve 3 bin aileyi denetim altına alıyor. Osman Bey burayı oğlu Bayiz Bey’in hükümdarlığına bırakıyor” diyor.( Ebu Bekir Tihrani, age, sayfa 118)
Ebu Bekir Tihrani iktidarını ve kalelerini yitiren Şeyh Hasan’ın o dönemler ‘Sokmanabad’ta oturan Karakoyunlu İskender Mirza ile ilişkiye geçtiğini, Bitlis, Axlat, Wan ve Westan Mirleri ve büyüklerinin Akkoyunlu Osman Bey’e düşmanlık yaptıkları…………. Şeyh Hasan Kurdî’nin yeniden Diyarbekir’deki iktidarına kavuşması için Osman Bey’in elinden çıkarılması için harekete geçtiklerini yazıyor.(age, sayfa 119)
Ebu Bekir Tihrani’in “Kitabi Diyarbakiriyya” nin 146, 185, 188, 190, 194, 196, 197, 199, 215, 217, 231, 238, 249, 251, 262, 265, 272, 276, 373 ve daha başka sayfalarında Şeyh Hasan Kurdî’nin ismi geçiyor. Şeyh Hasan Kurdî’nin ismi bazen o dönemler Kürdistan’ı işgal eden güçlerle ortak eden ve bazen de başkaldıran biri olarak geçiyor.
Ebu Bekir Tihrani’in kitabının bir çok yerinde Şeyh Hasan Kurdî’nin oğullarından sözediyor. Bir yerde “Sultan Şeyh Hasan Kurdî’nin oğlu Hüseyin’i Karahisar Kalesine gönderdi” diyor.(Ebu Bekir Tihrani, age sayfa 215)
Yukarıda Şeyh Hasan Zirkî’nin oğulların sayarken Hüseyin adlı bir oğlunun olduğunu Şerefxan’a dayanarak yazmıştım.
Şerefxan Tercil hükümdarlarından Ömer Beyden sözederken “Seyyid Hüseyin’in yerine geçti” diyor.(Şerefxan, age, sayfa 279) Şerefxan Ömer’in “Uzun Hasan’ın çağdaşı olduğunu” yazıyor. Uzun Hasan’ın 1453-1478 yılları arasında hüküm sürdüğünü biliyoruz. Şerefxan’ın verdiği bilgilere göre Ömer Bey öldükten sonra oğlu Budak’a Uzun Hasan tarafından kendisine Bedlis Beyliği verildi ve daha sonra 1884 tarihinde Tercil ve Atak geleneklere göre kendisine verildi.(Şerefxan, age, sayfa 280)
Şeyh Hasan Zirkî’yi Hz. Ali’ye bağlama girişimleri o dönemler için anlaşılır bir durumdu. Kürdistan tarihine baktığımız zaman kendi aile seceresi Ehli Beyt’e yada Hz. Muhammed’in yakın çevresine vardırmayan bir Kürd Mirliği varmı? Botan, Baban, Ardelan vs. Vs… Hatta Kürdistan’da kendi aile seceresini Ehli Beyt’e vardırmayan Şeyh, Dede ve Seyyid yok.
Eğer bu söylentileri doğru olarak kabul edersek Hz. Muhammed ve Hz. Ali’nin yakın çevrelerinin ezici çoğunluğu Kürdistan dağlarına sığındığını söylemek lazım. Böyle bir şeyin doğru olamayacağını en azından Hz. Muhammed sonrası İslam ve Arap tarihçileri tarafından Ehli Beyt çevresi ciddi bir şekilde mercek altına alınmıştır ve konuda tamamı olmasa dahi bir çok şey belgelenmiştir. Zaten Araplar kendi aralarında yaptıkları savaşlarda Ehli Beyt çevresinde buldukları herkesi kendilerine bayrak ediyorlardı. Sadece kendilerini Eyli Beyt’e bağlayan Kürdler değildir. Diğer islamı din olarak kabul eden halklar için de bu geçerlidir. Uzun Hasan, Şah İsmail ve daha başka binlerce liderde secerelerini Eyli Beyt’e vardırıyorlardı. Hemde sözlü değil, yazılı kitaplarla…
Zirkî aşireti de diğer bir çok Kürd aşireti gibi ciddi bir araştırmayı haketmiş.. Kürd tarihini doğru bir şekilde kavramak ve oturmak için Kürd aşiretlerinin tarihini incelemek şarttır. Orta Çağ Kürdistan tarihi bir anlamda Kürd aşiretlerinin tarihidir.Ebu Bekir Tihrani kitabının 65, 79, 86, 118 ve 268 sayfalarında “Zerqî” lerden söz ediyor , “Silîvanî ve Zerqî Kürdlerine “ karşı yapılan saldırıları ve kalelerinin işgalını gündeme getiriyor.
Demek ki Zirkîler yada Zerqîler Ortaçağ Kürdistan tarihinde önemli rol oynayan bir Kürd aşiretidir.
Sadece o dönem değil, daha sonraki süreçte de Zirkîler ciddi bir yapı olarak varlıklarını sürdürdüler ve Osmanlı devletine karşı direnişler yapmışlar.
Yıllar önce Hafız Paşa tarafından Soran Mîr’i Paşayê Kore tarafından Osmanlı devletine karşı geliştirilen direniş esnasında hareketin önderlerinden biri Türkler tarafından işkence ile öldürülmesini yazmıştır. O dönem(1800’lerin ortalarına doğru) Osmanlı Ordularının Kürdistan’a karşı giriştikleri genel saldırıları esnasında Babtistin Poujoulat adlı bir fransız gezginci de refakat ediyor.Babtistin Poujoulat gezi notlarını 1840-4 yıllarında Paris’te “ Voyage dans L’Asie mineure en Mesopotamie, a Palmire, en Syrie en Palestine et en Egypte” adı altında yayınlamış. Bu gezi notlarında Babtistin Poujoulat Hafız Paşa’nın “Adsız” bir Kürd liderini nasıl öldürdüğünü detaylarına kadar anlatıyor.(Merak eden okuyucular o makaleme bakabilir. Ekte yayınlıyorum)
İlk defa Babtistin Poujoulat’tan Diyarbekir ve çevresinde Zirkî Beylerinden “Timur Bey’in Osmanlı Ordusuna karşı direnişe geçtiğini ve Soran Miri ile işbirliği içinde olduğunu “okumuştum.
Bugün Türk kaynaklarıda Zirki’lerin 1835 tarihinde gerçekleştirdiği direnişi gündeme getiriyorlar.
Fatih Gencer, “Merkeziyetçi İdare Düzenlemeler Bağlamında Bedirxan Bey Olayı” adlı doktora tezinde Zirkîler üzerine de duruyor.
Fatih Gencer Reşid Paşa’nın Kürdistan’ı işgal etme ve Kürd hükümetlerini tasfiye girişimlerini anlatırken : “ Reşid Paşa’yı zor bir görev bekliyordu. Zira bölge yüzyıllardır kendi haline bırakılmış gibiydi. Dersim’den Musul’a kadar bölgenin her tarafı başına buyruk yaşıyan derebeyleri ve aşiret reisleriyle doluydu. Bunlar arasında en güçlü olan Revanduz Beyi Mehmet Paşa’ydı. Diyarbekir’deki Zirkî Beyleri ile birlikte Cizre ve Mardin ve Musul bölgesi tümüyle onun hükmü altındaydı” diyor.(age, sayfa 20)
Reşid Paşa 1935 yılında Diyarbekir’in Eğil çevresinde asker toplamaya çalışıyor. Fatih Gencer’in verdiği bilgilere göre Zirkî Beylerinden olan Timur, Eğil Hakimi Bey’in yanına gelip kurulması düşünülen yeni düzene karşı olduklarını açıkca ifade ediyor. Daha sonra Zirkî beylerinden Recep, Silvan Zabıtı Mirza Bey ve Mardin bölgesinde bulunan Ömerkanlı gibi bir kaç aşiret ittifak ederek Osmanlı kuvvetlerine direnmeye karar vermişlerdi.( Takvimi Vekayi’den aktaran Fatih Gencer, age, sayfa 23)
Bu esnada Diyarbekir’in Siirt kazasına kadar gelen Revanduz Beyi Mehmet Paşa ile bu konuda anlaşmışlardı. Reşid Paşa’ya göre bunların bir kaçının canını yakmadıkca itaat etmeleri mümkün olmayacaktı.(Reşid Paşa’nın Revanduz Beyi ve Zirki Beyleri hakkındaki yazısından aktaran F. Gencer, age, sayfa 23)
Yazar Osman belgelerine dayanarak Zirkî Beylerinin halktan devlete asker vermeme yönündeki çabaları ürünlerini vermiş “ Hani’den Yezidhan’a kadar olan bölgedeki Kürd aşiretlerinin hepsi Osmanlı kuvvetlerine karşı birleşmişlerdi” diyor.
Hatta hareketin Muş’a yayılmaması için Osmanlı devleti tedbirler almaya başlıyor.
Yazara göre bu başkaldırış Zirkî Beylerinin ilk başkaldırışı değildi. 1833 yılında azledilen Muş Mutasarrıfı Emin Paşa ile birlikte Muş’u ele geçirmeye çalışmışlar.
Osmanlı devlet yetkilileriyle Timur, Recep ve Hüseyin Beyler arasında çeşitli görüşmeler olmuş, fakat bir sonuç alınmamıştır.
1835 baharında Diyarbekir Zirkî beylerinin üzerine yürüyor. İlk önce Diyarbekir’a sekiz saat mesafede bulunan Seyyid Hasan köyüne yerleşen Recep beyin üzerine yürüyor. Recep Bey’e yardıma gelen Timur ve Behram Beyler yenilgi alıyorlar. Bu esnada Osmanlılar 1000 kadar Kürdü öldürüyorlar. Recep Bey ve kardeşi Behram Bey yakalanıyor ve Diyarbekir’e gönderiliyor. Daha sonra Timur bey yakalanıyor. Bu ayaklanma sonucunda Kürd ileri gelenlerinden Tellibeyzade Recep, Timur, Behram, Bedirxan, Şerif, Faris, Behram ve Mirza adında sekiz aşiret beyi ve aileleriyle birlikte toplam doksan sekiz kişi İstanbul’a gönderilmişti. Zirkî Beyleri daha sonra aileleriyle birlikte Edirne’de iskan edilmişleri.(daha geniş bilgi için F. Gencer, age sayfa 25)
Aynı dönemde Zirkî Beyleriyle ittifak yapan Silvan bölgesindeki aşiretlerde isyan etmişlerdi. Bölgede bulunan Sinani, Berazi aşiretleri Haci Telli ve Fersooğullarıyla birleşerek Hazro’ya saldırıyorlar…. Fakat, bu harekette başarıya ulaşmıyor.
Daha önce ismini verdiğim fransız kaynağı Zirkî beylerinden Timur ile Soran Miri Mir Mehemed arasında oluşan bir ittifaktan söz ediyordu. Bu bilgi Türk kaynakları tarafından da doğrulanıyor.
Aslında 1800 yılların ilk yarısı boyunca Kürdistan’ın her tarafından Osmanlı devleti tarafından büyük Kürd kıyımları yapıldı. Bu süreçte, Kürd Mirlikleri ve yerel hükümetleri kanlı bir şekilde dağıtıldı. Zirkîlerde bundan paylarını aldılar.

Şu noktanın altını çizmek istiyorum. Benim burada amacım Zirkî/Zirqîlerin tarihini yazmak diye bir amacım yok. Zirkîlerin tarihine ilişkin bir hayli belge belge var. Mısır, Arap, Türk ve Kürd kaynakları parçalıda olsa geniş bir şekilde Zirkîlerden söz ediyorlar. Bunların hepsinin derlenmesi gerekir. Benim amacım Kolağası Kerem Bey hakkında bir sayfalıkta olsa bir şeyler yazmaktır. Zirkîlere kısa bir şekilde değinmemin amacı Qolağası Kerem Bey’in aşireti hakkında bazı bilgiler vermekti.
Zirkîler hakkında bir şeyler yazan tüm yerli ve yabancı kaynaklar Zirkîlerin bir Kürd aşireti olduğundan hem fikirler. Şeyh Hasan Zirkî’nin Ehli Beyt’te bağlama girişimi o dönem var olan modaya uygundu. Çünkü, aşiret gücünün dışında dinsel otoriteyi de beraberinden getiriyordu. Bundan dolayı ben Ebu Bekir Tihrani’nin Şeyh Hasan Kurdî’sine kafa yordum ve acaba ikisi aynı kişi değillermi? diye sordum.
Fakat çok açık olan bir husus var. Arapça ve Farsça yazmanın moda olduğu bir dönemde, Şerefxan dahi Şerefname’sini Farsça yazdığı bir dönemde Zirkan Mîrlerinden Mîr Yaqub Begê Zirkî 1578 yılında Kürdçe şiirler yazıyor ve bir Kürdçe Diwan yayınlıyor.(Şerefxan, Şerefname, sayfa 269)

Elbette Mîr Yaqub Begê Zirkî ‘nin Kürdçe ile olan bu ilişkisi istisnai bir durum değildir. Bu bir dilsel ve kültürel birikimin üründür. O dönemler Zirkî Mîrleri bir dizi medrese açıyorlar. Bu medreseler Kürd dili ve edebiyatının ocaklarıydı. Fakat ne yazık ki Mîr Yaqub Begê Zirkî ‘nin Kürdçe diwani dahil olmak üzere o dönem Zirkî medreselerinde üretilen edebi ürünler yazılı olarak elimize ulaşamadı. Asırlardan beri Osmanlı ve Türk devleti tarafından Kürdlere karşı diğer soykırımların yanında kültürel jenosidinde uygulandığını bildiğimizden dolayı bu eserlerin kaybolması anlaşılır bir durumdur. Evliya Çelebi’nin Bitlis Mirlerinden Mir Abdal’ın kutuphanesinin günlerce yanması gözlemi bu anlamda kaydedilmesi gereken bir gerçektir. Zirkî kaleleride sürekli saldırılar altındaydı ve defalarca yakılıp yıkıldılar.Moğollar, Karakoyun ve Akkoyunlar, Sefewiler, Osmanlılar ve Türkiye Cumhuriyeti defalarca Zirkî Beylerinin hakim olduğu bölgeyi yakıp yıktılar. İnsanların toplu bir şekilde katliamlarda geçirildiği bir ortamda edebi eserlerin kurtulması büyük oranda şans eseri olur. Tarih boyunca ne kadar uygarlık barbarlar tarafından yok edildi ve insanlar yeniden sıfırdan başlayarak üretmeye başladıkları düşündüğümüzde, Zirkîlerin ve diğer Kürd Mirliklerinin yarattıkları kültürel değerlerinin kaybolmasını anlaşılır kılar.
Aslında Zirkîlerdeki o güçlü olan Kürdlük damarı hep sürdü. 1835 ayaklanması sırasında Timur Begê Zirkî’nin Rewandiz Mîr’i, Mîr Muhammed ile girdiği ilişki, 1925 Devrimi’nin yenilgisinden sonra Şeyh Said ve arkadaşlarıyla birlikte Kemalistlerce alçakça katledilen Salih Begê Hêneyî ve Qolağası Kerem bu akımın temsilcileri olarak ön plana çıktılar.
Salih Begê Hêneyî aile çevresinde ve dönemindeki medreselerde iyi bir eğitim almış ve yıllarca kaldığı bölgede Maden ve Ergani’de müfülük yapmış aydın bir Kürd şahsıydı. Kemalistler iktidara geldiği zaman Salih Begê Hêneyî Kemalist iktidara hizmet etmemek için müftülüğü bırakmıştır. Salih Begê Hêneyî Kürd Teavun ve Terakki gazetesinde(1909) Kürdçe(Dimilî) şiir yazmış, Kürd dili üzerine çalışmalar yapmıştır. Dil çalışmaları konusunda Ziya Gökalp ile birlikte çalışmaları da olmuştur.(Bilindiği gibi Gökalp daha sonra Türk ırkçılarının akıl hocası olmuştur)
Salih Begê Hêneyî 1925 Devrimi sırasında Kürd savaşçılarının yani o dönemin söylemiyle “Mucahidin Reisi Evelli” di.
Salih Begê Hêneyî, 1925 yılında idama mahkum ediliyor ve Şeyh Said ve arkadaşlarıyla birlikte idam ediliyor.(Daha fazla detay için sayın Malmîsanij’ın Salih Begê Hêneyî adlı makalesini ekte sunuyorum)
Zirkî aşireti sadece Kuzey Kürdistan’da değil, Ortadoğu’yada yayılmış bir Kürd aşiretiydi. Tarih boyunca diğer Kürd aşiret yapılanmalara karşı yapıldığı gibi Zirkîlerde büyük sürgünlere tabi tutulmuşlardı. Arap ve İslami ülkelere yayılan Kürdler büyük oranda asimile oldular. Fakat, bu asimile girişimlerine rağmen bazı Kürdlerin aşiretlerinin ismini “Gorani”, “Babani” ve “Zerqi” yada “Kurdî” gibi soyisimler kullanması neticesinden günümüze kadar ulaşmışlar ve Kürd olarak biliniyorlar.
Bunlardan biri de Hayreddin Zerkelî dir. (1893- 1976) İslam tarihi ve islam alimleri ve şahsiyetlerini inceleyen herkes Hayreddin Zerkelî’nin 8 ciltlik “Qamusi Alem”ine baş vurmak zorundadır. Hayreddin Zerkelî onlarca eser verdi. Riyad üniversitesinde kendisine has bir bölüm vardı. O sadece tarih ile ilgilenmemişti, aynı zamanda şairdi ve şiir diwanları var. Hayreddin Zerkelî’ nin diplomat olarak çalıştığıda biliniyor.( daha detaylı bilgi için Abdulrahman El Başa Kovara Şarevanîya Duhokê, Jimara 3, 1998, r 106- 107, aktaran Dr. Zirar Sıdıq Tofiq, Hoz w deselatî Hozekîye Kurdîyekanî Çaxî Nawerast, Weşanxana Mukrîyan-2010, sayfa 152)
Eğer birileri Hayreddin Zerkelî’nin ailesiyle ilişkiye geçerse ve Zerkelî’nin eserlerinde Kürdler diye bir araştırmaya girişirse belki hem Zirkî aşireti hakkında ve hemde genel Kürd tarihi hakkında bir dizi değerli bilgiye ulaşır.
Sonuç olarak Zirkîler Kürdistan tarihinde önemli bir rol oynayan Kürd aşiretlerinden biridir. Bu aşiretin saflarında çıkan Kolağası Kerem Bey, geçen yüzyılın başlarında hem askeri ve hemde siyasi olarak önemli bir rol oynadı. Kolağası Kerem Bey’in Kürdistan Ulusal Kurtuluş Mücadelesinde oynadığı rolü açığa çıkarmak, gençlere ve özelliklede gelecek kuşaklara onu tanıtmak amacıyla onun hakkında kimden ne gibi bilgiler varsa yayınlamalıdır. Burada Zirkîlerin üzerine de çok büyük bir görev düşüyor.

Aso Zagrosi

Ek:
Salih Begê Hêneyî /Malmisanij
Salih Beg, kurdanê kirmancan (zazayan) ra kurdêk o û qezaya Hênî (qezayêka Dîyarbekir) ra yo. Coka bi nameyê Salih Begê Hênî yan zî Salih Begê Hêneyî şinasîyêno.
Salih Beg, kurdanê kirmancan (zazayan) ra kurdêk o û qezaya Hênî (qezayêka Dîyarbekir) ra yo. Coka bi nameyê Salih Begê Hênî yan zî Salih Begê Hêneyî şinasîyêno.
Nuşteyêk “Kürd Teavün ve Terakki Gazetesi”yo ke 1909 de nusîyayo ra fam beno ke Salih Beg o wext wareyê ziwanê kurdkî de xebitîyayo (1). Wextêk o û Zîya Gokalp embazê yewbînî bîyê (2). Ey demêk muftîyîya Madenî zî kerda.
Salih Beg, wextê serewedardayîşê Şêx Seîdî de Serekê Yewin ê Mucahîdan (Mücahidin Reis-i Evveli), yanî serekê yewin ê hêzanê eskerîyanê kurdan bi. 1925 de, o, Şêx Seîd û embazê eyê bînî Dîyarbekir de ameyê dardakerdene.
Salih Beg bi mêrxasîya xo zî namedar o. Goreyo ke tayê rojnameyê tirkanê ê demî nusenê, wextê dardabîyayîşî de, Salih Begê Hênî şîret embazanê xo kerdo ke camêrd bîn, nêtersîn.
Ey kirmanckî (zazakî) û kurmanckî hete çend ziwanê xerîbî zî zanayî. Goreyê îfadeyê xoyê ke Mehkemeya Îstîqlalî ya Dîyarbekir de dayo, ey erebkî, tirkî, fariskî, tikê franskî zanayo û mamostayêk armenî hete îngilizkî zî wendo la nêşîyayo qisey biko.
Salih Begê Hênî şîîrî zî nûştî. Şîîrêka eya kurmanckî wina ya:
“Eger çêkî ji bo cehşê kerê ra
Ji zêr afir, li nêv eywanê kesra (3)
Mu’ellîm be ji bona wî Felatûn (4)
Bibe saqî ji bo wî Îbnû Sîna
Tu wî av dî ji yenbû’a heyatê (5)
Di şûna êm bidî wî lewz (6) û xurma
Meke bawer ku dê sahibhuner (7) be
Ewê dîsa wekî bavê xwe ker be
Dema tu wî ji eywanê derînê
Huner nayê ji wî xeynê zirrînê” (8)
Beytêka xoya bîna kurmanckî de zî wina vano:
“Bi çavê ‘îbretê mêze ke hîvê
Ku daîm piştê bedrê ew hîlal e.” (9)
Vatişan gore, Salih Begê Hênî wextê dardabîyayîşî de na beyta tirkî vata:
“Gerçi enzar-ı ehibbadan dahi dûr olmuşuz
Rahmet-i Rahman’a yaklaşmakla mesrur olmuşuz” (10)
Labelê tayê çimeyanê bînan de na beyte yewna hawa ya:
“Rahmet-i mevlaya yaklaşmakla mesrur olmuşuz
Hak yolunda müflis-i hane harap olduksa da
Bu harabiyetle biz manada mamur olmuşuz.
Kul bize zulm[l]e mücâzât etse perva etmeyiz
Çünkü teyid-i ilahiyeye mazhar olmuşuz.” (11)
Yanî vano herçiqas ke ma ewnîyayîşê (nîyadayîşê) dostan ra durî kewtî zî ma Hûmay ra nizdî bîyî û ma kêfweş î; qul zulm bi ma biko zî ma nêtersenê çimkî ma destegê îlahî girewto.
—————–
(1) Kürd Teavün ve Terakki Gazetesi, nr. 6 (17 Zîlhîcce 1327/1909), Îstanbul, r. 50
(2) Neqlkerdox: Rohat, Ziya Gökalp’ın Büyük Çilesi, Fırat Yayınları, Îstanbul, 1992, r. 48
(3) kesra: padîşayê Îranî
(4) Felatûn: Platon, Eflatun
(5) yenbû’a heyatê: çimeyê awa heyatî
(6) lewz: vame
(7) sahibhuner: wayîrê hunerî
(8) Mi na şîîre Mehmûd Lewendî ra girewte.
(9) Na beyta Salih Begê Hênî, mi semînerek de M. Emîn Bozarslanî ra eşnawitibî.
(10) Biewnîre notê heştine.
(11) Uğur Mumcu, Kürt-İslâm Ayaklanması 1919-1925, Tekin Yayınevi, Îstanbul, 1991, r. 231

Aso Zagrosi – Newroz.com

4 yorum:

  1. Kardeş keremi Kul ağası benm anneannem ve babamın babasının amca ve dayısı oluyor 1. dereceden akarabamdır...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ayrıca keremi kul ağası iran mı ırakmıydı 2 sinden birine sığındı ama onun arkasından bıcakladılar

      Sil
    2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

      Sil
  2. bizim ailemizde kökü ZIRKAN!a dayanan muhtemelen ZIRKAN BÖLGESİ'inden önce DERZİNE oradan da BİTLİS HERSAN-(halen kendi adımızıla tanımlanan) ZIRKILILAR mahallesine yerlaşen ve uzun yıllar da orada yaşadıktan sonra çeşitli batı illerine göç etmişlerdir. ZIRKILIZADE merhum UZUN YAKUP TORUNLARI'ndan COŞKUN ZIRHLI

    YanıtlaSil