15 Aralık 2011 Perşembe

AGIRÎ’NİN MADIMAK’I 2

BİR ACI İKİ KURBAN


Gîyadîn’de altı kişinin diri diri yakıldığı o vahşet geride kalan ailenin tek kızı Dilek’e de  o gün’ devleti aklamak için ‘kurban’ seçilen Hayati Engin’e de yıllardır aynı acıyı yaşatıyor



HER GÜN YAŞIYORUM BU ACIYI


Dilek, evlenmiş ve 1992’de İstanbul’a taşınmıştı. Korkunç katliamda babasını, annesini ve 4 kardeşini kaybetti . “Hergün yaşadım, yaşıyorum bu acıyı’ diyor. Olaydan sonra da, bugün de olayın devlet güçlerince yapıldığına emin: “Devlet yaptı. Çünkü, daha önce de babamı tehdit etmişlerdi. Evi bilinçli olarak yaktılar ve ailemi yok ettiler.”


HAYATİ O GÜN KURBAN SEÇİLDİ



Hayati, katliam suçlamasıyla müebbet hapis cezası aldı ve 18 yıldır cezaevinde. Dilek’e de, bütün Gîyadîn’e göre de, “suçsuz ve günahsız” Hayati Engin... Hâlâ Erzurum H Tipi’nde olan Hayati bize olayla ilgili gönderdiği mektupta şöyle diyor: “Kolay değil, tanıdığım insanların katili olarak gösterilmem ve en ağır cezaya çarptırılmam.”


İki kurban aynı acıyı yaşıyor

Dilek, korkunç katliamda babasını, annesini ve 4 kardeşini kaybetti ve ‘Her gün yaşadım, yaşıyorum bu acıyı’ diyor. Olaydan sonra da, bugün de olayın devlet güçlerince yapıldığına emin


Hayati, katliam suçlamasıyla müebbet hapis cezası aldı ve 18 yıldır cezaevinde. Dilek’e göre, ‘suçsuz ve günahsız’ Hayati, ‘Kolay değil, tanıdığım insanların katili olarak gösterilmem’ diyor


Katledilen babasıydı
Dilek ve eşi Erol Çiftçi, katliamı hiçbir zaman unutamayacaklarını söylüyorlar. Dilek, katliamdan dolayı cezaevinde yatan Hayati Engin için, ‘Suçsuz, günahsız’ diyor ve adaletin yerini bulmasını istiyor.
Hacı Burhan Çiftçi, eşi ve çocuklarıyla feci bir şekilde yanarak can verdiğinde en büyük kızı Dilek İstanbul’daydı. Dilek, evlenmiş ve 1992’de İstanbul’a taşınmıştı. Kızı Suzan yeni doğmuştu. Hayatının en kara gününe her zamankinden çok farklı uyandığını anlatıyor. İçinde bir sıkıntı oluştuğunu söylüyor ve “Durup dururken ağladığımı hatırlıyorum” diyor. Hayra alamet değildi gözyaşları onun için.

“Normalde televizyon izlemem, ama içimdeki sıkıntıyı unutmak için televizyonu açmak istedim, öğlen saatleriydi” diyor. Açmaz olaydı...

Haber saatiydi ve bir türlü anlam veremediği gözyaşlarının sebebi ekranda karşısında duruyordu. TRT’yi izliyordu: “PKK’lı teröristler Diyadin’de iki katlı evi ateşe verdi, 6 kişi yanarak öldü!” Hatırladığı sözler bunlardı. İlk aklına ilçede iki katlı evi olan akrabaları gelmişti. Ancak biraz sonra ekranda isimler okununca gözyaşları büsbütün arttı ve gerisini hatırlayamaz oldu.

Eşi Erol Çiftçi Dilek’i alarak Diyadin’e gitti. Duyduğu, öğrendiği bir hakikat vardı: “Devlet yaptı. Çünkü, daha önce de babamı tehdit etmişlerdi. Olaydan bir süre önce evin altındaki dükkana gelen Bahtiyar adlı başçavuş, babamla tartışmış ve dükkandan çıkarken babama bunun hesabını soracağını söylemiş. Çatışma günü de evi bilinçli olarak hedef aldılar ve ailemi yok ettiler.”

Dilek’in eşi Erol da aynı şeyleri anlatıyor ve Hacı Burhan’ın devlet güçlerince sık sık hedefe konulduğunu, TİT imzalı tehdit mesajlarının kendilerine gönderildiğini söylüyor.
 
(İlçe Kaymakamı) Ahmet Göçerler için o dönem ilçede Rambo diyorlardı, öyle biriydi. Herkese zulüm ediyordu. Hacı Burhan’ın evinin yakıldığı dönemde Ağrı’da İl Jandarma Komutanı Veli Küçük’tü, Ergenekon Davası’ndan tutuklu olan... Veli Küçük nereye gittiyse oraya ölüm götürdü
Dilek, devam ediyor: “Yangını söndürmek isteyenleri tehdit ettiler, kimseyi yaklaştırmadılar, itfaiyeyi engellediler, itfaiyenin su hortumlarını kestiler. Kaymakam Ahmet Göçerler bizzat olay yerindeydi ve emirleri o vermiş. İtfaiyeyi de o engellemiş.”

Erol Çiftçi araya giriyor ve ekliyor: “Ahmet Göçerler için o dönem ilçede Rambo diyorlardı, öyle biriydi. Herkese zulüm ediyordu. Hacı Burhan’ın evinin yakıldığı dönemde Ağrı’da İl Jandarma Komutanı Veli Küçük’tü, Ergenekon Davası’ndan tutuklu olan... Veli Küçük nereye gittiyse oraya ölüm götürdü.”

Küçük, JİTEM’in kurucularından birisi olarak biliniyor. Sadece Agirî’de (Ağrı) görev yaptığı dönemde birçok faili meçhul cinayet, köy yakma, boşaltma ve yargısız infazla gündeme gelmişti. Giyadîn’deki (Diyadin) katliam olduğu sırada da burada Albay rütbesi ile görev başındaydı. Ergenekon davasında tutuklu olarak yargılanıyor, ancak hiçbir zaman 1990’lı yıllarda adı geçen onlarca faili meçhul cinayetten ya da katliamdan dolayı kendisinden hesap sorulamadı.

Eşinin Veli Küçük’ü hatırlatmasından sonra Dilek’e yaşananlarla ilgili herhangi bir dava açıp açmadığını soruyoruz: “Hayır bugüne kadar kimse yaşananlarla ilgili dava açmadı. Yaşananlar öylece kaldı. Sadece olayla ilgili 9 kişiyi gözaltına almışlardı. Bunlardan Hayati Engin ve Mahmut Yaşarsavcı tutuklandı. Mahmut uzun yıllar cezaevinde yattıktan sonra bırakıldı. Hayati hâlâ cezaevinde. Bunlarla ilgili beni ifadeye çağırmışlardı. Mahkemeye de anlattım. Bu insanları tanıyorum, öyle bir şey yapmış olamazlar. Hiçbir zaman inanmadım, ama mahkemede bu suçsuz, günahsız insanlar suçlandılar, cezalandırıldılar. Mahkemede söylemiştim, eğer onlar suçlu olsaydı size gerek yoktu ben ciğerlerini sökerdim. Ama onlar yapmadı. Hiçbir suçları, günahları yok.”

Erol Çiftçi sözü alıyor: “Olaydan sonra gelen bakanlara da anlatmıştık. Burada dile getirdiklerimizi söylemiştik. Devletin yaptığını ilçede herkes söylüyordu. Baykal’la da belediye bahçesinde görüşmüştük. Ona da aynı şeyleri anlattık. Ama hepsi Ankara’ya gidince başka konuştular. Hiçbirşey yapılmadı, hesap sorulmadı. Olayın üstünün örtüldüğünü düşünüyoruz.”

Herhangi bir dava açılmadı, açılan davada da Dilek’in “günahsız” dediği insanlar yargılandı ve Hayati Engin müebbet hapse mahkum edildi. Yeniden dava açmayı düşündüklerini söylüyor Dilek ve “En azından gerçekler ortaya çıksın, adalet yerini bulsun istiyoruz” diyor.
 
Hacı Burhan katledilmeden kısa bir süre önce trafik kazası geçirmişti. Katliam gecesi de bacağı hâlâ sargılıydı ve tedavisi sürüyordu.
Aradan uzun yıllar geçtiğini, üstü tamamen örtüldüğü, kapanıp gittiği düşünülen olayı tekrar gündeme getirdiğimizde ne düşündüğünü soruyoruz Dilek’e... Önce sessizliği tercih ediyor, sonra zorla da olsa birkaç cümle dökülüyor ağzından: “Hergün yaşadım, yaşıyorum bu acıyı, nasıl anlatayım... Ama zaman acıların ilacı oluyor. Şimdi biraz daha iyiyim. Herşeyimi kaybettim, sadece ailemi değil... Uzun yıllar hayatı felç yaşadım.”

Yıllarca bu acıyı yaşayan Dilek, zamanı ilaç kabul ediyor. Olay sırasında daha yeni doğmuş kızı Suzan dışında çocuğu da olmamış. 18 yıl sonra yeni çocuk beklediğini öğreniyoruz. Umarız bu hayat senin için güzellikler getirir...


O gün kurban O’ydu

Giyadîn’deki (Diyadin) katliamla ilgili incelemelerde bulunan siyasiler ve insan hakları savunucuları, elde ettikleri bulgulardan hareketle, devlet güçlerini sorumlu tuttu. İlçe halkı bakanlara, milletvekillerine, insan hakları kuruluşlarına olayın devlet güçlerince yapıldığını anlattı. Katledilen ailenin geriye kalan fertleri “Devlet” dedi ve diyor. Katliamdan sağ kurtulan tek tanık, devletten başka bir şey demiyor. Ama o suçlandı ve “kendisine zorla imzalattırıldığını” söylediği ifadeler nedeniyle müebbet hapse mahkum edildi. Katliamın bir diğer kurbanı da o oldu.

Hayati Engin’den söz ediyoruz. 18 yıldır, işlemediğini söylediği bir suçtan, üstelik tanıdığı insanların katili olduğu iddiasıyla hapis yatıyor. Halen Erzurum H Tipi Kapalı Cezaevi’nde ve bir ömür kendisinden çalındı. Cezaevinden bize olayla ilgili gönderdiği mektupta şöyle diyor:
 
Özeltim - polis - mahkeme üçlüsünün elbirliğiyle şu an işlemediğim bir suçtan ötürü 18 yıldır içerdeyim. Üzerime yıkılmış davanın tümden düşmesi gerekeceğinden özgürlüğümün iade edilerek mağduriyetimin giderilmesi gerekiyor
“19 yıldır işlemediğim bir suçtan dolayı sebepsiz ve suçsuz şekilde içerde tutulmaktayım. Bana isnat edilen, ceza almama ve bunca yıldır içerde sebepsiz tutulmama sebep olan olay zinciri, tam da 1990’larla birlikte bölgemizde ve değişik alanlarda yaşanan onca karanlık olaylara, özeltim-korucu - yargı ekseninde gelişen ve günümüzde ‘çeteleşme’ olarak yüksek sesle ifade edilen hukuksuzluklar zincirinin bir örneği, bir halkası olmaktadır. Yüzlerce, binlerce hukuk dışı olay yaşandı ve hepsinin kimler tarafından işlendiğinin bilinmesine rağmen o zamanlar inşa edilen korku imparatorluğundan kimse sesini çıkaramadı. Yargı da bir açıdan bu gizli ellerle çalışarak masum insanları fail gibi göstermekle asıl suçluları koruduğu gibi böylesi trajik olayların karanlıkta kalmasını sağlayarak hukuku işletmemiştir...

Özeltim - polis - mahkeme üçlüsünün elbirliğiyle, şu an işlemediğim bir suçtan ötürü 18 yıldır içerdeyim. Yakın zamanda o dönemlerde (90’lı yıllarda) bölgede görev yapan Özel Harekatçı Ayhan Çarkı’nın ifadesi zaten basına yansıdı. O dönemde  masum-sivil insanları nasıl katlettikleri, sonrasında bürokrasi ve mahkemelerle elele vererek bu olayları masum insanlara nasıl yıktıklarına dair tüyler ürpertici, karanlıkta kalan olayalara ışık tutan, açıklamalardı. Ayhan Çarkın’ın ve kendisinin mensubu olduğu Özel Harekat - JİTEM ekibi sayısız hukuk dışı olaya karışmış, masum - günahsız insanları gözlerini kırpmadan hunharca öldürmüşlerdir. Bunu bizzat Ayhan Çarkın verdiği beyanlarla itiraf etmektedir...

Asıl failler, yıllar sonra çıkıp; ‘Ben - biz işledik’ dediklerine göre bana isnat edilen suçların - zaten maddi bulgulardan yoksundu- üzerime yıkılmış davanın, tümden düşmesi gerekeceğinden özgürlüğümün iade edilerek mağduriyetimin giderilmesi gerekiyor.

Kolay değil, bir insanın işlemediği bir suçlamayla karşılaşması... Tanıdığım, bildiğim insanların katili olarak gösterilmek ve onların katillerinden en ağır cezalara çarptırılmak... Suçsuz olduğunu, suçu kimin - kimlerin işlediğini bilmene rağmen, bunu yüksek sesle haykırmana rağmen, hem de yıllarca, sesini kimselere ulaştırmamak... Asıl katillerin müstehzi gülüşlerinin gölgesinde bir ömre bedel cezaya çarptırılmak... Mağduriyetimin görülmesini istedim. Ama tıpkı 18 senedir beni çepe çevre saran beton duvarlar gibi her dafasında büyük bir kayıtsızlıkla, ilgisizlikle karşılandım. Sizlerden, duyarlı yüreği gerçekçilikten, hakikatten yana atan herkesten istediğim; iç barışı, toplumsal dokuyu zedeleyerek zarar veren böylesi hukuk dışı ve karanlıkta kalan olaylara gereken ilgi ile duyarlılığı göstermenizdir. Çünkü yeni sayfanın açılışı ancak karanlıkta kalan ve toplumun bağrına hançer gibi saplanıp duran, yaralar açan böylesi olayların açıklığa, aydınlığa kavuşarak üzerlerindeki sır perdesinin aralanmasıyla mümkün olabilir. Devlet benim işlemediğim bir suçu bana yükleyerek 18 sene içerde tutmakla beni mağdur etmiştir. Ve dileğim, istediğim bunun gibi mağduriyetlerin bir daha yaşanmamasıdır.”


yazının birinci bölümü için linki tıklayın: http://herema-ararat.blogspot.com/2011/12/agirinin-madimaki-1.html#more

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder