7 Temmuz 2012 Cumartesi

Agirî Çira'da, Agirî İsyanı Konulu Seminer Düzenlendi


07.07.2012 tarihinde saat 16:00’da Ağrı Çıra Kültür ve Sanat Derneği’nde, Yusuf Demir tarafından Agirî İsyanları konulu seminer verildi.



Dengê Agirî Haber Sitesi

Seminer, Kürdistan şehitleri adına yapılan 1 dakikalık saygı duruşu ile başladı. Ardından katılımcıları selamlayan Yusuf Demir, Şéyh Said İsyanı sonrasında gelişen Agirî İsyanlarını, marşı, bayrağı ve yönetim erki bulunan Agirî Cumhuriyetini, isyan sonrasında gelişen katliamları Aktivist Nîhat Agirî ve Dernek Yöneticisi Medeni Kızıldağ’ın katkıları ile anlattı.

Kürdistan tarihinde önemli bir yeri olan Agirî İsyanlarının 1926’da başladığını belirten Yusuf Demir şunları kaydetti ; Şéyh Said İsyanına katılıp teslim olmayan Kürd direniş güçleri ile Agirî’nin asi ve boyun eğmez aşiretlerini buluşturan bir direniş mevzisi olmuştu. Türk devleti ile yerel aşiretlerin ilk çatışması 16 Mayıs 1926 tarihinde gerçekleşti. Yenilgiye uğrayan askeri birlik Doğubayazıt’a çekilmek durumunda kaldı. Her gün biraz daha belirginleşen saflaşmalarda Kürdler direnmek, türk devleti de harekete geçmek için hazırlık yapıyordu. Top ve uçaklarla desteklenen 10 bin kişilik askeri birlik, 13 Eylül 1927’de Kürd isyancıların üstlendiği Gilidax çevresinde kapsamlı bir operasyon başlattı. Ancak devlet bu operasyonda da başarılı olamadı ve Peşmerge birlikleri çevre ilçelerle birlikte Agirî yöresini ele geçirdi. Kürtler, başlattıkları bağımsızlık savaşını hızla tabana yayıyorlardı. Yörede bulunan Celalîler Heyderanlılar Zilanlılar Sipkanlılar Berezanlılar Seyidanlılar Hesananlılar da isyana aktif bir biçimde katılmışlardı. Bunun yanı sıra Şéyh Said İsyanından sonra suriyeye kaçan Kürd aydınlarının oluşturduğu Xoybun Örgütü de Agirî İsyanlarına destek için İhsan Nuri Paşa’yı ve beraberinde bir heyet yollamıştı. Askeri önderlik İhsan Nuri’de, siyasi liderlik de Celali Aşireti reisi Brahimê Heske Telli’ye verilmişti. Kürd isyan önderleri ve Xoybun sık sık bildiri yayınlayarak halkı bilinçlendiriyor ve bilgilendiriyordu. Türk devletine güvenmemeleri, teslim olmamaları konusunda uyarıyordu. Devlet 1928 yılında Kürd Önderleri ile görüşmek istedi. Mayıs ayında Şeyhli Köprüsü çevresinde gerçekleşen görüşmede Ankara’dan gelen 12 milletvekili ile bölgedeki askeri ve sivil erkandan oluşan kalabalık bir heyet hazır bulundu. Kürd tarafını temsilen İhsan Nuri, Brahimê Heskê Telli ve Ferzende’den oluşan siyasi delegasyon ile 60 civarında Kürd silahlı direnişçi katıldı. Görüşmede devlet cenahı İhsan Nuri ve arkadaşlarına; silahlı mücadeleye son vermesi durumunda önemli ekonomik ve sosyal görevler vaat ederken; güçlü bir siyasi ve askeri kariyere sahip İhsan Nuri’de devlet güçlerinin Kürdistan’dan çekilmesini şart koştu. Muhatap olarak da kendisinin de emrinde olduğu Hoybun’u işaret etti.

Kürdlere karşı sürekli savaşan ordu güçlerinin sayısı 10 bin civarındaydı. Kürd savaşçıları genelde gerilla taktikleri ile gece baskınları düzenleyip askerlere büyük zayiat veriyorlardı. Türk devleti yoğunlaşan operasyonlardan sonuç alınamıyordu.

Türkiye son çare olarak uluslar arası diplomasiye ağırlık verdi. Kürd savaşçılarının üstlendikleri bölgenin ancak sovyetler birliği ile iran’ın desteği ile alınabileceğini düşünüyordu. İran kendi ülkesinde de bir Kürd sorunu olduğu için işbirliğini güçlendirmekten yanaydı. Sovyet yönetimi ise bağımsız Kürdistan’ın kurulmasını “emperyalizmin kafkasları ele geçirmenin bir planı” olarak görüyor ve kendi kontrolündeki Ermenilere; Kürdlere yardım yapmamaları için baskı yapıyordu. Sovyet yönetimi türkiye ile ilişkilerinde daha da ileri giderek bu konuda iran’a da baskı yaptı. İran Kürd direniş güçlerinin yuvalandıkları Küçük Ağrı Dağı çevresindeki verimsiz, ama stratejik öneme sahip toprakları verimli bazı topraklar karşılığında türkiye’ye verilmesine ikna edildi ve savaşın kaderi önemli ölçüde değişti. Kürd direnişçileri çok yoğun bir çalışma yürütüyorlardı. Düzenli birlikleri oluşturmak üzere savaşçılara üniforma giydirilerek kasketlerine XOYBUN arması taktırıldı. Bu gelişmeleri izleyen devlet de orduyu silah ve teçhizat yönünden güçlendirerek bölgeye sığınak yapıyordu. Sovyetler birliği ile iran’ın desteğini alan türk devleti, 1930 yılının baharında uçaklarla desteklenen 100 bin kişilik bir güçle geniş kapsamlı bir taarruz başlattı. Ermeni yazar Garo Sasoni ’ye göre “Kürd savaşçılar 7 uçak düşürüyorlar.” Sonradan, düşürülen uçaklarda hayatlarını kaybeden pilotlar için Agirî şehir merkezinde “hava şehitleri abidesi” yaptırılır. Sovyetler birliğinin Culfar’a kuvvet yığmaları çatışma bölgesindeki dengeyi türk birliklerinin lehine değiştirir. Özellikle Kürd aşiret güçlerinde çözülme ve devlet güçlerinin saflarında yer alma süreci başlayınca durum daha da kötüleşti. Böylesine güçlü bir ittifak karşısında Peşmergeler içinde yiyecek, silah ve mermi sıkıntısı hızla yayılır. Çünkü sınırdaki lojistik destek tamamen kesilmişti. Kürdleri sindirmek için sıra toplu kıyımlara gelmişti. Çocuk, kadın, ihtiyarlardan oluşan çok sayıda sivilin katledilmesi halk içinde panik yaratıyordu. Öldürülen her askere karşılık bir Kürd köyünün haritadan silinmesi talimatı verilmişti. En büyük katliam Zilan Deresi’nde gerçekleştirildi. Devletin bir yarı resmi organı gibi çalışan cumhuriyet gazetesi de “Zilan Harekatında imha edilen eşkıya miktarı 15 binden fazladır. Yalnız bir müfreze önünde düşüp ölenler 1000 kişi tahmin ediliyor. Zilan deresinde sıkışan 5 şaki de teslim olmuştur. Burada ki harp pek müthiş bir tarzda cereyan etmiş, Zilan deresi lebalep ecsat (cesetler) ile dolmuştur.” şeklinde haberler yapmıştır. 25 Eylül 1930 da meydana gelen çatışmalarda Kürd direniş güçleri başarılı olmaz. Bu yenilgiden sonra lider kadrosu dağılır. İran’a sığınan ayaklanmanın efsanevi komutanı İhsan Nuri, 1976 da tahran’da şaibeli bir trafik kazası sonunda öldü. İran’da iken isyanla ilgili anılarını “Kürdlerin Kökeni” isimli ve aynı zamanda tarihi bir belge niteliğindeki ölümsüz eseriyle yeni kuşaklara aktardı.Kürdlere karşı zafer sarhoşluğunu yaşayan hükümetin görüşünü dile getiren türkiye adalet bakanı mahmut esad bozkurt 19 Eylül 1930 da Ödemiş’te verdiği demecinde: “Dost ve düşman bilmelidir ki, bu memleketinin efendisi türklerdir! Türkiye içerisinde yaşayıp damarlarında temiz türk kanı olmayanların bir tek hakkı vardır: uşaklık ve esirlik!...” Dönemin türk basını da isyanın bastırılması aşamasında sovyetler birliği ile iran sayesinde Kürdlerin yenilgiye uğratıldığını açıkça yazmakta sakınca görmüyordu. Milliyet gazetesi türkiye devletinin iran ve sovyetlerin sayesinde, o da 5 yıl boyunca yenilgiye uğrayarak elde ettiği başarıyı, Büyük ve Küçük Ağrı Dağları üzerine çizdiği bir mezar resmi ve mezar taşına da ‘Bağımsız Kürdistan buraya gömüldü” diye haber yapacaktı.

Agirî İsyanları hakkında bilgi veren Yusuf Demir son olarak şunları ifadelere yer verdi; Milliyet gazetesi de Kürdlerin ruhuna fatiha okumakla tarihin en büyük yanılgısına düşmüştü. Bugün de 40 milyona yakın nüfuslarıyla Kürd halkı Ortadoğu’nun en dinamik gücüdür ve bölgede siyaset üreten en dirayetli önderliğe ve kadrolara sahiptir. Halkların ölüm ilanını vermek, tarihi gerçekleri bilmemektir. Tarihin bütün dönemlerinde olduğu gibi günümüzde de yok olmakla karşı karşıya gelenler halklar değil, zalim, inkarcı, despot diktatörlüklerdir.Tarih baba bugün de Ortadoğu’da firavun, şah, padişah, kral ve melik kalıntılarının ölümlerine bir kez daha tanıklık etmektedir.

Seminer sonunda katılımcıların da konuya ilişkin bilgileri dinlenildi ve seminer sona erdi.

Kaynak: http://dengeagiri.com/



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder