28 Ocak 2013 Pazartesi

HALİL AKSOY'UN MECLİS KONUŞMASINDAN


AĞRI DOĞUBEYAZIT'TA MEYDANA GELEN MAYIN PATLAMALARI HAKKINDA

Meclis Başkanı: Grup önerisi aleyhinde söz isteyen Halil Aksoy, Ağrı Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
HALİL AKSOY (Ağrı) – Başkan, partimin ismini de söyleyebilirdiniz!

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin patates üreticilerinin sorunlarıyla ilgili verdiği araştırma önergesi üzerinde söz aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bugün patates üreticilerinin içinde bulunduğu sıkıntılar tarım politikalarından bağımsız düşünülemez. Türkiye'nin tarım politikası uluslararası neoliberal politikalara uygun bir zeminde yürütülmektedir. Hangi ürünün ne kadar ekileceği, ne kadar teşvik edileceği, nasıl ihraç edileceği Dünya Bankası ve IMF tarafından belirlenmektedir.
1998 yılında, Dünya Bankası Başkanı John Nash tarafından Türkiye tarım politikasına ilişkin hazırlanan raporda Türkiye’ye sözde reform önerileri sunulmuştur. Buna göre, tarım ürünleri fiyatları dünya fiyatları düzeyine çekilecek, fiyat destekleri ya da sübvansiyonlar kaldırılacak, yerine, doğrudan gelir desteği sistemine geçilecek, gübre ve kredi sübvansiyonlarına son verilecek, tarım satış ve kredi kooperatiflerinin imtiyazları kaldırılacak, keza doğrudan gelir desteği sistemi getirildiğine göre, varlıkları sone eren KİT’ler özelleştirilecek. Dünya Bankası raporunda yer alan bu sözde reform önerileri 9 Aralık 1999’da IMF’ye verilen niyet mektubunda da, 10 Mart 2000 yılında Dünya Bankasına verilen kalkınma politikası raporlarında da aynen yer aldı. Tarım ve hayvancılığı çökerterek Türkiye’yi küresel tarım gıda şirketlerine peşkeş çeken ve onların pazarı hâline getirmeyi amaçlayan bu program adım adım uygulamaya geçirildi.
Değerli milletvekilleri, AKP iktidara geldikten sonra da bu politikalara devam etti. Aldığı yüzde 34 oyla AKP’nin tek başına iktidara gelmesiyle tarımsal dönüşüm ivme kazanmıştır. Programın en önemli bileşenini oluşturan ve tavizsiz bir şekilde uygulanan doğrudan gelir desteği projesi tarımda üretim-istihdam dengesini altüst etmiş, edilgen bir köylü kesimi yaratarak sistemden çıkarmış, bu program çerçevesinde tarımı destekleyen girdi ve teknolojileri sağlayan kurumlar tasfiye edilmiş, tarım birlikleri zayıflatılmış, işlevsizleştirilmiş ve tasfiye koşulları yaratılmıştır. Kısacası, çiftçi örgütsüz, desteksiz ve çaresiz kalmıştır.
Tarımın ekonomi içindeki önemi sürekli olarak azalmış ve uluslararası iş bölümünün gereklerine uygun olarak yeniden yapılanması süreci devam etmiştir. Bu çerçevede, tarımsal katma değerin gayrisafi yurtiçi hasıla içindeki payı yüzde 11,9’dan yüzde 9,9’a düşmüştür. Tarımın istihdamdaki payı ise sürekli azalarak yüzde 34,9’tan yüzde 24,6’ya kadar gerilemiştir.
AKP döneminde tarımla uğraşan çiftçi sayısı hızla azaldı. 2002 yılında tarımdan geçimini sağlayan çiftçi sayısı 7,5 milyon iken 2009 yılında bu sayı 5,2 milyona geriledi. Başka bir deyişle, AKP uyguladığı üretim karşıtı politikalarla 2 milyonu aşkın çiftçinin tarımdan kopmasına neden oldu.
Tarım, Türkiye için o kadar belirleyicidir ki ekonomiye, sanayi ve ticaret sisteminin yüksek binalarından değil, üreticilerin köylerinden, tarlalarından, bahçelerinden, yaşadıkları kırsaldan, orman alanlarından ve ürün satmak için bekledikleri hallerden, ofis kuyruklarından ve kasabalardaki küçük esnaf sokaklarından takip edilmelidir ve bakılmalıdır.
Değerli milletvekilleri, tarıma girdi sağlayan tarımsal ürünleri üreticiden satın alıp bir ölçüde pazar garantisi sağlayan kurum ve kuruluşlar can çekişmektedir. Tarımsal kooperatifçilik gelişmemiştir. Üreticiler ürettikleri ürünü tek başına pazarlamak durumunda kalmakta ve bundan dolayı da piyasayı etkileyecek bir güçten mahrum kalabilmektedirler.
Tarımsal ürün fiyatları ve üretim maliyetleri dünya piyasalarında ağırlık taşıyan ülkelerle karşılaştırıldığında yüksek kalmaktadır. Bunun en önemli nedenleri Türkiye’deki tarımsal girdi fiyatlarının ve özellikle akaryakıt, hibrit tohum ve tarımsal ilaç gibi girdilerin fiyatlarının çok yüksek olmasından kaynaklanmaktadır.
Türkiye’de cumhuriyetten bugüne kadar uygulanan tüm tarım politikaları bu bağlamda genelleşmiştir. Başka bir deyişle; ülkedeki tüm çiftçilere aynı yöntemlerle destek verilmektedir. Örneğin, buğday fiyatı tüm bölgeler için eşit şekilde belirlenmektedir. Hâlbuki bölgesel verim ve üreticilerin yaşam kalitesi farklılıkları bulunduğundan, yapılan destek bölgeler arası gelir farklılıklarına neden olmaktadır. Bu da bazı bölgelerin diğer bölgelere göre daha az gelişmesine ve neticede doğudan batıya ve özellikle büyük kentlere plansız göçlere neden olmaktadır.
“Reform” adı altında başlatılan doğrudan gelir desteği ödemelerinde de her bölge için dekar başına ödemeler yapılmaktadır. Hâlbuki her bölgede, hatta aynı bölgede farklı verim düzeyine sahip ürünler yetiştirilmektedir. Bu nedenle, Türkiye tarım politikasında bölgeler arasındaki gelişmişlik farkının ortadan kaldırılabilmesi için bölgesel politikaların uygulanması gerekmektedir. Bu sistem en çok Avrupa Birliği ülkelerinde uygulanmaktadır. Örneğin, Kuzey İtalya Güney İtalya’ya göre daha gelişmiştir ancak Güney İtalya’da tarımsal destekler daha fazla olduğu için bölgeler arası gelir farklılığı ve gelişmiş bölgelere göçler pek görülmemektedir.
Tarım, desteklenmesi ve özellikle düşük gelirli üreticilere sosyal ve bölgesel yardımların yapılması gereken bir sektör olarak düşünülmelidir.
Türkiye tarımının pek dile getirilmeyen bir sorunu da çevre sorunlarıdır. Doğal kaynakların ve çevrelerinin korunması, geliştirilmesi ve bu kapsamdaki faaliyetlere çiftçilerin örgütlü katılmasının sağlanması, çevreyle uyumlu tarımsal üretim ve sürdürülebilir bir kalkınma gerçekleştirilebilmesi, gen kaynaklarının korunması, ekolojik tarımın verimde bir azalma yaratılmayacak önlemler alınarak yaygınlaştırılması, Türkiye tarımının bir başka önemli sorunudur.
Çevre sorumluluğu yüksek bir tarım politikası izlenmelidir. Türkiye’de, bazı bölgelerde yoğun kimyasal gübreler ve ilaç kullanılmaktadır. Üreticiler tarımsal üretimde kullandıkları girdileri kendi bilgi ve becerilerine göre ayarlamaktadırlar. Bu konuda uzmanlardan bilgi alan üreticilerin oranı oldukça düşük düzeydedir. Çiftçi danışmanlığı sistemi ise sağlıklı işlememektedir. Çevre ve toplum sağlığı açısından çok önemli olan bu konuda daha duyarlı politikalar izlenmelidir.
Tarımsal araziyi kontrol altına alacak yol gösterici bir üretim planlaması yapılmamasından dolayı birçok üründe üretim açığı, bazı ürünlerde de gereksiz stoklar oluşmuştur. Gereksiz stokta kalan, toprakta bırakılan ürünlerden en çok patates üreticileri etkilenmiştir.
Değerli milletvekilleri, bugün patates üreticilerinin yaşadığı sorunların kaynağı, bu neoliberal politikaların çiftçiye yansımasıdır. Türkiye’de, özellikle doğuda patates tüketimi çok yoğundur. Tüketimin bu kadar fazla olmasının nedeni, hem besin değerinin yüksek hem de depolama süresinin uzun olmasıdır. Zengin-fakir ayrımı gözetmeksizin herkes kış mevsiminde patates tüketmektedir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye’den en büyük patates alıcıları arasında Rusya, Irak ve Suriye yer almaktaydı ancak Irak ve Suriye alımı kesti, Rusya da son yıllarda kendi üretmeye başladı. Kriz “Ben geliyorum.” demesine, uzmanların uyarmasına rağmen bu konuda bugüne kadar çözüm çabasına girmeyen Hükûmet, bugün patates üreticilerinin yaşadıkları sorunların en büyük sorumlusudur. AKP, kriz baş gösterdikten, yüzlerce üretici mağdur olduktan sonra girişimlere başlıyor ve ihracatta teşvik pirimi verilmesini sağlıyor. Bu uygulamanın da yine çiftçiye değil, tüccara kazandırdığı ortadadır. Hükûmet, her şeyden önce, tüccara prim vermektense üreticinin zararına karşı destek vermelidir. İki yıldır üst üste kriz yaşayan patates üreticilerinin uğradığı zararı karşılamak gerekiyor. Hükûmetin özelleştirdiği elektrik dağıtım şirketlerinin keyfî uygulamalarından şikâyetçi olan özellikle Anadolu’nun çeşitli yerleri, bu keyfî uygulamalardan etkilenmekte ve bunların desteklenmesi gerekmektedir. Sertifikalı tohumluk üretiminin teşviki ve tohumluk kontrol mekanizmasının tekniğine uygun şekilde çalıştırılarak fazla üretimin ve tohumların ihraç imkânının geliştirilmesi de keza gerekmektedir. Bu açıdan, yemeklik ve tohumluk patates üretimi arasındaki farkın iyi anlaşılması…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HALİL AKSOY (Devamla) -…ve kaliteli tohumluk üretimi, kontrol ve dağıtım zincirinin sağlam bir şekilde yapılması gerektiği gibi tohumluk üretim alanlarının da belirlenmesi gerekir.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder