BDP Ağrı Milletvekili Halil Aksoy, çözüm sürecinin diline aykırı olduğunu söyleyerek terörist yerine Örgüt denmesini istedi.
Dengê Agirî Haber Sitesi
BDP Ağrı Milletvekili Halil Aksoy, geçmişte çok büyük acılar yaşandığını belirterek, “Kardeşimi (Metin Aksoy) gözlerimin önünde işkence yaparak öldürdüler.
Gözü yaşlı ana kendi çocuğuna terörist olarak bakmak istemiyor. Örgüt denilebilir ama terörist dendiği zaman bu ters döner. Sürece uygun dil kullanmakta oldukça büyük yarar var” dedi.
İşte Aksoy'un Konuşmasının Tam Metni...
Sayın Başkan, Değerli Üyeler,
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Akil insanlar ortaya çıktıktan sonra, parlamentoda da böylesi bir komisyonun kurulması, kamuoyunda büyük bir umut ve coşku ile karşılandı. Doğrusu çok önemsiyorum. Halk da çok önemsiyor. Destek de her geçen gün artıyor. Ben bu aralar Serhat bölgesindeydim. Ağrı, Kars, Iğdır, Ardahan ve Erzurum’daydım. Halkla yüz yüzü görüşmeler, konuşmalar yaptık. Oldukça yüksek bir destek var. Bu desteğe uygun bir çaba ortaya çıkarılırsa, çok büyük bir başarı elde etmiş olacağız. Bu nedenle ortaya çıkmış olan provokasyonlara karşı çok dikkatli olmak gerekir.
Bir kere başlangıç noktasını çok iyi tespit etmek gerekir. Şüphesiz bölge halklarının beraber yaşamaya başladığı tarihten başlamak gerekir. O tarihte başladığımız zaman ne kadar güzel günler yaşadığımızı elbette göreceğiz. Ama cumhuriyet tarihi ile birlikte ele alıp baktığımızda, Erzurum’u Sivas’ı, Amasya’yı değerlendirmeden, incelemeden bunları dikkate almadan yol alamayız. Buna bir bakmak lazım. 1921 Anayasası’nda ortaya konulanları çok iyi görmek gerekir. Hemen ardından çıkarılan 1924 Anayasasına baktığımızda, 1921 Anayasasına tamamen zıt bir tutum içerisine girildiğini görmek ve bunu çok iyi araştırmak gerekir. Bunun nedenlerini ortaya koymak gerekir. Uzmanlardan bu konuda yararlanabilir. Komisyon içinde de bu işi yapabilecek, inceleyebilecek yetenekli arkadaşlar var. Bunları biz görmeden, bakmadan; sebep ve sonuçları üzerinden doğru tahliller yapmadığımız süreçte önemli neticeler alamayız. Önümüzü de çok rahat göremeyiz. Belki ondan bir adım daha öncesine, Hamidiye Alaylarına bakmak gerekir. Ne yaptılar, eğer biz aynı zamanda koruculuk sistemine de bir çözüm getireceksek buna da bakmak gerekir. Nasıl geldi, nasıl gitti, halklar üzerinde etkisi ne oldu… Bunların incelenip değerlendirilmesi gerekir.
Yani biz bir eğer tarihi 1924 ile ya da 1950 ile başlatırsak, ya da çok partili dönemle başlatırsak çok sıkıntıya gireriz. Eskiden beri ortak yaşamışız. Bu ortak yaşam, ortak irade bizi iç içe geçirmiştir. Ben epey cezaevi yaşadım. 12 Mart’ı, 12 Eylül’ü yaşadım. Toplam 17 yıla yakın cezaevinde kaldım. Son dönemlerde de cezaevinde kaldım. Milletvekili olmadan 1,5-2 ay önce cezaevinden çıktım. Cezaevlerinin ne menem bir şey olduğunu çok iyi biliyorum. Size çok yakın tarihte yaşadığım bir şeyi anlatayım. Erzurum Cezaevine gittim geçen hafta. Bölge cezaevlerinin çoğunu gezdim. Hükümlüler var, hüküm özlüler var bir de tutuklular var. Tutuklular ile hüküm özlülerin bir arada tutulması normal karşılanabilir. Ancak Erzurum’dan Van’a tutuklular ifade için getirilip götürülüyor. Bir zorunluluktur belki ama buna bir çözüm bulunmalıdır. Ayrıca hükümlü olup, ailesi Erzurum’a en yakın yerlerde yaşayan örneğin Ağrı’da yaşayanları, Tekirdağ’a, Kandıra’ya nakledildiklerini biliyorum. Doğrudur bir komisyonumuz var, bunları görüyor, denetliyor ama bu meselelerin kökten çözülmesi gerekir. Örneğin Ağrılı birisinin Erzurum’dan alınıp Tekirdağ’a gönderilmesi veya Kandıra’ya gönderilmesi çok insafla bağdaşmaz. Yasalar böyle işliyor, hükümlüler böyle kalıyor, istedikleri yere gidiyor şeklindeki tutumlar çok da doğru değildir. Ben ona katılmıyorum. Ben de yaşamışım. Çünkü sonuçta aranızdan en son cezaevinde çıkan kişi benim. Çok da böyle işlemiyor. Bunu iyi görmek gerekiyor. Ama doğrusu şuna sevindim. AKP’li arkadaşlar tarafından bunun ortaya konulmasından mutluluk duydum. Cezaevleri de bu süreçte mutlaka dinlenmelidir. Ama şunu da hemen kendimize sormalıyız. Bir kısım insanları ellerinde silahlarla geri gönderiyoruz. Bir mutabakatla gönderiyoruz. Ama muhtemelen şu an cezaevinde o insanlar gibi olan bir kısım tutuklu ya da hükümlüler de eğer cezaevinde olmasalardı geri gideceklerdi. Cezaevleri ile ilgili tutumumuzun ne olması gerektiğini iyi araştırıp, değerlendirmemiz gerekir. İyi anlaşılması gerekir. Burada nasıl bir helalleşme yaşayacağımızın bir kriteri de elbette ki cezaevlerine karşı tutunacağımız tavrımızdır.
Bazen iyi şeyler olmuyor değil. Örneğin milletvekillerimiz, belediye başkanlarımız hala tutuklu, esas itibariyle dava dosyalarında suç unsuru hiçbir şey yokken, yapılan yasal değişiklikler ile bu arkadaşlarımızın da tahliye olmaları gerekirdi. Arkadaşlarımızla aynı suçlamalarla tutuklu bulunan birçok arkadaşımız da tahliye oldu. Bunu biz hakimlerin, savcıların ya da mahkemelerin tasarrufuna bıraktığımız zaman bu süreç çok hızlı yürümez. Bununla ilgili tedbirleri komisyon içinde oluşacak görüş ve iradeyle değerlendirmek, geliştirmek ve sonuca götürmekte oldukça büyük bir yarar vardır.
Bir de şuna dikkat etmek gerekir. Çok rastladığım ve bana çok sorulduğu için söylüyorum. Kullandığımız dil konusunda da çok uyarıldığımızı söyleyebilirim. Gittiğim yerlerde konuşmalar yaptım. Belki biraz da dilim sivri olduğu için rahatsızlık yarattı. Rahatsızlık yarattığı için de insanlar gelip beni uyardılar. Siz barıştığınız veya bir şeyi çözmek için bir araya geldiğiniz insanlarla sürekli bu dili kullanırsanız süreci geliştiremezsiniz diyenler de oldu. Ama mesela burada bir arkadaşımızın kalkıp da hala “terör örgütü” demesi ya da bunun üzerinden bir söylem geliştirmiş olmasını da oldukça uyarıcı buluyorum. Mesela o dönem içerisinde o dili kullananlar, cennet ve cehennemi kullananlar vs… bunlar bilindiği için söylüyorum. Bunların bölgede insanlar arasında hiç de iyi karşılanmadığını belirtmek isterim. Bu nedenle bu dilin özellikle komisyon aracılığıyla çok dikkatli tutulmasında bence yarar var. Örgüt de diyebiliyor birisi, “PKK terör örgütü” de denilebiliyor. Sonuçta o dili de biraz doğru kullanmak ve tutturmak gerekiyor ki, bundan etkilenen insanların ikna olması daha kolaylaşır.
Bir önemli konu daha ise, CHP ve MHP’nin tutumudur. CHP’nin ikna edilmesi konusunu, bu komisyonun mutlak suretle gündemine alması gerekir. Doğrudur CHP’nin bir Kürt Raporu var, bu alınıp, değerlendirilebilir, tartışılabilir vs. Ama CHP’yi sürece çekmek gerekir. CHP de MHP de bu ülkenin gerçeğidir. Bunların dışında eğer bir şey gelişirse, onların sosyal tabanını olur demesi durumunda, partilerinin takındığı tavrı iyi hatırlatmak gerekir. Geçmişte görmüş ve tanıyoruz. Örneğin MHP’nin İsrail konusunda, haşhaş konusunda ya da idam konusunda tavırlar takındı. Eğer bunlar da bu ülkenin bir gerçeği ise, onların da bu sürece dahil edilmesi gerekir. Bu dilimiz öyle inanıyorum ki bu insanları da ikna edecektir.
Öte yandan şimdi hep biz verdik dersek, sayın üye saydı, kanal şeşi verdik, şunu verdik, bunu verdik… dersek bu sıkıntı yaratır. Aldık da dersek sıkıntı yaratır. Ortada bir taviz yok. Kimse kimseye taviz vermiyor. Ortada şimdiye kadar bir kısım insanlarımızın demokratik çerçeve içerisinde haklarını kullanamama, kullandırmama gibi bir tutum bir durum söz konusudur. Bunu görmek gerekir. Ve kuracağımız cümleleri bunun üzerine geliştirmek de yarar var. Yoksa kimsenin kimseye ben aldım, sen verdin demesine gerek yok. Bize de en çok sorulan soru şudur: “Ne verdiniz ki böyle yaptılar?” Var mı verilecek bir şey. Bize en son ve en çok sorulan soru budur. Bu yüzden bu konularda da dikkat etmek gerekir. Sayın Yalçın Akdoğan’ın da, Sayın İdris Şahin beyin de böylesi bir cümlesi var. Bu söyleme bir cevap mahiyetinde değil ama bu konuda da söylemlerimizde dikkat etmememiz gerekir.
Mesela git dediklerimiz diyelim ki gittiler, kal dediklerimizi de rehine olarak tutamayacağımıza göre o konuda mutlaka bir düzenleme yapmak gerekir. Bunu da mutlaka genel kabule sunarak, ortaklaştırarak geliştirmek de büyük bir yarar var. Öyle sanıyorum ki, bu noktada da bir Anayasa ve bir yol temizliği yapılmasında büyük bir yarar olacaktır. Keza bu komisyonunun hem akil insan komisyonu ile hem de akil insanların gittiği, çalıştığı yer ve bölgelerde bir çalışma yapmasında oldukça büyük bir yarar vardır.
Ayrıca güven konusu son derece önemlidir. Evet son derece önemlidir. Güven geliştikçe çözüme destek de son derece artıyor, gelişiyor. Mesela bunun için atılabilecek ilk adımlar vardır. Şunları yaptık, bunları yaptık diyoruz ama sözgelimi hala yasalarda Kürtçe siyasi propaganda yapmak olanaklı değildir. Göz yumuluyor bazen ama böyle yapacağımıza, o tür bir tutuma gireceğimize bunu kaldıralım. Siyasi Partiler Yasasının 81. Maddesi buna engeldir. Örnek vereyim eski Siirt Milletvekilimiz Osman Özçelik bundan dolayı ceza aldı. Cezayı ertelediler. Neden Kürtçe konuştuğu için, üç ay önce yani… Demek istediğim yasaklar hala devam ediyor. Keza, Belediyelerimizde zaman zaman aramalar yapıldı. Kapıların yanında tabelalar vardı. Sözgelimi Belediye Başkanı yanında “Şaredar” yazılmıştı. Şimdi bu “şaredar” sözcüğünün yazıldığı tabelayı aldılar, suç dosyasına delil olarak koydular. Güven vermek açsından bunları dile getiriyorum. Diyarbakır’da hala park ve bahçelerin ismi Kürtçe olduğu için veya bazı Kürt şahsiyetlerin ismi olduğu için kaymakamlar engelliyor. Biz buradan bir iyileştirmeye gitmezsek sıkıntı olur. Böyle bir şey bir güven getirir. Ayrıca bizim ağzımızla, parlamentonun temsiliyeti aracığıyla yer ve yöre isimleriyle ilgili bir adım atılırsa, önemli bir gelişme yaşanmış olur.
Arıca araştırma ve incelemelerimizi o bölgeleri çok fazla yakından ilgilendiren konularda da yapmalıyız. Sözgelimi Ağrı’da ne oldu, nasıl oldu, neler yaşandı, nereye gelindi. Zilan Deresi’nde neler yaşandı, Dersim’de neler yaşandı? Bir başka yerde neler yaşandı? Sonuçları ne getirdi? Başbakan Dersimle ilgili bir takım şeyler söylüyor. Sadece Dersim değil ki, onun sonuçlarının anlaşılmasında büyük bir yarar var. Orada bir suçlu aramak anlamında değil, orada yapılan yanlışa bir daha girmemek anlamında bir araştırma ve inceleme yapılmasında yarar var.
Sorun gerçekten çok büyük bir sorun. Sadece bizim sorunumuz değil. Sadece bölgenin sorunu değil. Dünyanın sorunu bu. Bu nedenle belirtilen yurtdışı deneyimlerinin araştırılmasında ve yabancı uzmanların dinlenmesinde yarar vardır. Tabi böyle kısa bir sürede de, birkaç oturumda da bu işe tam bir yol haritası çıkarmak çok kolay olmayacak. Bir taraftan da atacağımız ortalama adımlarımızın bir haritası olmalı. Ama her defasında da eksikleri gördükçe buna yeni şeyler eklemekte çok yarar var.
Ayrıca yaşananlarda emeği hiç görmemek doğru olmaz. Bunu da görmek gerekir bir yönüyle. Mesela 12 Eylül’de annem cezaevine geldiğinde sadece bir cümle kullanabiliyordu. “İyisin değil mi?” Ben de ısrarla annemle Kürtçe konuşuyordum. Eğer annem o gün Kürtçe konuşmuşsa hem bana hem de anneme hakaret ediliyordu. Ama buna rağmen ben Kürtçe konuşuyordum. Israr ediyordum. Bir ısrar var. Bu bir haktır aynı zamanda biliyorsunuz. Temel bir insan hakkıdır. Biz bunu sadece temel bir insan hakkı noktasında ele almalıyız. Eğer bu güne kadar kullandırılmamışsa bu konudaki eksikliğimizi de görmek gerekir. Israrla bunu isteyenler oldu. Emek verenler oldu.
Bakınız, belki çok doğru değildir bunun söylemek ama. Benim kardeşimi gözlerimin önünde işkenceyle katlettiler. Kürtçe konuştuğu için öldürdüler. O günlerde yaptıklarımız, söylediklerimiz belki de bugün suç kapsamına dahi girmiyordur. Burada anlatmak istediğim şöyle ortada ciddi bir emek var. Bunu görmemezlikten gelemeyiz. Mesela şu anda AK Partinin duruşu önemli bir emeğin sonucudur. Bir başbakanın kalkıp eğer toplumu rahatlatan bir şey söylüyorsa bunu görmemek mümkün değil. Bu anlamıyla söylüyorum: Bu işin alanı-vereni, taviz vereni, taviz alanı yok. Bu nedenle çok dikkatli bir dil kullanmada oldukça yarar var. Ayrıca biliyorsunuz uzun yıllardır uygulanan bir yöntem vardı. Güvenlikçi politikalar ve iktisadi politikalar. Bazıları meselenin toprak reformlarıyla çözüleceğini sandı.
Ayrıca bütün ekonomistlerin bildiği ve söylediğin bir şey var: Para gittiği yerde güven arar. Güvenli olmayan bir yere para gitmez. Siz devlet olarak yatırım yapsanız da özel sektör gitmez. Çağımızda özel sektörün öneminin de ne kadar arttığını biliyoruz. Gidebilmesi için bir güven ortamına ihtiyacı var. Güven derken sadece onu koruyan bir silahlı güce değil, toplumsal barışın gerçekleşmediği bir ortamda güvensizlik oluşur. Olaya öyle baktığımızda ancak önemli gelişmeler sağlayabiliriz. Bunlardan birinden birini devreye sokarak değil. Hepsini beraber düşünmek gerekir.
Toplumsal algıyı hem kendimizle hem de toplumumuzla bütünleştirmek gerekir. Açık söyleyeyim, ben Trakya’dan evlim. Eşim Türk. Geçen gen düğünlerine gittim. Sık sık giderim. Kahvelerine otururum, öğrencilerim, tanıdıklarım var, MHP’liler var, değişik siyasi partilerden olanlar var, çok rahat onlarla konuşabiliyoruz. Sohbet edebiliyoruz. Hiç kimse bana yumruk atmadı. Bunu şunun için söylüyorum: Bizde yani siyasilerde atılmış olan bir adım, bence halkta müthiş bir memnuniyet yaratır. Halkın bu sürece hazır olduğunu düşünüyorum.
BDP AĞRI MİLLETVEKİLİ HALİL AKSOY
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder