25 Mayıs 2012 Cuma

Barışseverler İsmet Baycan'ın mevlidinde buluştular


Yinede oğlunu yitirmek kim bilir ne garip şey anne
Her kavgada ölen benim
Bayrak tutan çarpışan

Her kadın toprağı tırnaklıyarak
Doğurur beni
Özlem benim kavga benim aşk benim
Bekle beni anne.
Bir sabah çıkagelirim
Bir sabah anne bir sabah
Acını süpürmek için açtığında kapıyı
Adı başka sesi başka
Nice yaşıtım
Koynunda çiçekler
Çicekler içinde yeni bir ülke getirirler…
BARIŞI DAĞDAN OVAYA İNDİREN İSMET BAYCAN’IN ÖLÜMÜNÜN 9.YILINDA BAYCAN AİLESİ TARAFINDAN BARAN OTO YIKAMA TESİSİLERİNNDE VERİLEN MEVLİDE YÜZLERCE BARIŞSEVERLER KATILDI.
BU MEVLÜDE  ÇOK DEĞERLİ HAMŞERİMİZ OLAN VE DOĞUBAYAZIT’IN BAĞRINDA ÇIKAN DEMOKRAT KÜRT AYDINI  ARAŞTIRMACI –YAZAR VEYSEL ÇAMLIBEL’DE  KATILDI.
Baran Oto Yıkma Tesisinde toplanan yüzlerce barışseverler toplu halde Barış şehidi İsmet Baycan’ın  kabrini  ziyaret etmek üzere kent mezarlığına yürüdüler.
İsmet Baycan’ın  kabrinde Mele Resul ve diğer Mellelerin okuduğu kurandan sonra Mehmet Birdal bir konuşma yaptı.Birdal’dan sonra 1.Barış çözüm gurubundan İsmet Baycan’ın arkadaşı Şirin Tunç,İsmet Baycan’ın barışa olan özlemini dile getirdi.
Mezarlık ziyareti sonrası Baran Oto Yıkama Tesislerinde  BDP İlçe Başkanı İsa Özer ile Ağrı BDP Başkanı Kasım Polat birer konuşma yaptılar. Baycan Ailesi adına konuşma yapan Cevdet Baycan  katılımcılara teşekkür ederek, İsmet Baycan’ın başlattığı Barış yolunda   çalışmaların devamına işaret etti. Daha sonra   Mele Resul öncülüğündeki Mellelerin okuduğu Mevlit’in ardısıra barışseverlere yemek ikramında bulunuldu.
Arkadaşı Ali Sapan bakınız İsmet Baycan'ı nasıl anlatıyor…
ŞİMDİ BARIŞ DAHA KUTSAL
Barışa yürüyorduk. Sırtımızda tüm heybetiyle koca Zagros, önümüzde tansık ufuk çizgisine kadar peş peşe dizilmiş mor dağlar, üstümüzde masmavi duru gök kubbe vardı. Vadilerden inerken ve zirvelerine çıkarken dağların, rüzgar yüzümüzü yalıyor, perçemimizi ve bukleli saçlarımızı harman yerindeki başaklar gibi savurup duruyordu.
Yürüyorduk, kutsal toprak bizi kendine çekiyordu. Sırt çantalarımızda binlerce yılın tarihi ve omzumuzda Barış Güllerine dönüşmüş buketlerimiz vardı. Bu topraklardaki bütün yürüyüşlerin gizini anlatmıştı bize Başkan Apo... Ve bu kadim toprakların tarihinin aslında bir "yürüyüşler tarihinden" ibaret olduğunu biliyorduk artık.
İbrahim'in Kenan, Musa'nın Sina, İsa'nın Kudüs, Pavlos'un Roma, Muhammed'in Medine, Hüseyin'in Kerbela, Başkan Apo'nun Bekaa yürüyüşü...
Ve '84 Ağustosu'nda Eruh-Şemdinli yürüyüşü... Tarih denilen o kadim şey bu yürüyüşlerin iradesiyle çizilmişti.
Biz de yürüyorduk, 15 yıl sonra yine Şemdinli'ydi menzilimiz. Vuslatımız ise KUTSAL BARIŞ... İsevi ruhlarla doluyduk, binlerce ölüm makinası üstümüze doğrulmuşken, bizler savaşsız bir gelecek için, bütün ölüm makinalarını elimizin tersiyle itmiş, yüzümüzde, yüreğimizde ve bilincimizdeki Barış Ayetleri ile Kutsal Kelamı haykırıyorduk. "Kan dökülmesin ve kavimlerimizin çocukları ölmesin, bütün silahlarımızı sevgi denizinde yıkatıp geldik" diye...
Yürüyüşümüzün en kadim fedaisiydi İsmet. Ömrü boyunca yüzünden düşürmediği tebessümüyle, inancı, liyakati ve sadakatiyle yürüyordu. Önünde hazırlanmış olabilecek çarmıhlara, tabutluklara, Kerbelalara aldırmadan yürüyordu. Aramilerin vahaya yürüyüşü gibi... Gülüyordu, binlerce yüzbinlerce çocuğun, genç kızın ve erkeğin ölümüne engel olabilecek bir yürüyüşte yer almanın hesaplanamaz çocuksu mutluluğuyla gülüyordu...
Ölümlere engel olabilmek için, kendi ölümü umrunda bile değildi. Dağlarda özgürdü, onlarca yıldır direniyordu ve esir alınamamıştı. Oysa şimdi kendi rızasıyla tutsak olmaya yürüyordu. Bizlere tutsaklığın özgürlük bilincini anlatır yürüyüşü...
Barış elçisiydi, barbar kavimlerin elçilere misafir gibi davrandığı ve acımasız Padişahların bile "elçiye zeval olmaz" diye buyruk verdiği bir geçmişi vardı bu toprakların... Ne var ki uygarlık maskeli baloya dönüştürülmüş, cüceler baş rolü kapmışlardı... Oysa Aristo asırlar öncesinden uyarmıştı, "büyük oyunları cüceler oynamamalı" diye...
İsmet'in yürüyüşünden korkanlar ve ışığından ürperenler, kendi zülüm ve karanlık tapınaklarının muhafazası için ağır cezalar yağdırdılar... Yine yürüdü, yine yürüdü İsmet. Bununla yetinmeyenler, bu kez de fiziki olarak ölümüne yol açtılar. Hem de kendi "hukuki" ve "ahlaki" sorumlulukları altında. Ama yine gülüyor ve yine yürüyor İsmet.
İsmet'in ölümüne yol açan zihniyet, bütün yozlaşmışlığıyla ifşa olmuş ve çirkef yüzüyle daha bariz olarak ortaya çıkmışken, İsmet'in kendisi insanlık cumhuriyetinin değişmez ayeti Kutsal Barış sürecini hem hızlandırmış hem de güçlendirmiştir. Yaşamı gibi, ölümsüzlüğü de barışa vesile olacaktır.
Şimdi sormanın zamanıdır. Ölen kim?.. ve mağrur, acılı ruhlarımızla haykırmanın zamanıdır...
Ey Sinalı Musa... Ey Nasıralı İsa... Ey Hicazlı Muhammet... Ey Medyalı Zerdüşt... Kalkın ve adınıza işlenen büyük cinayetleri durdurun! Kavimlerinizin çocukları 'yasa' diye 'kanun' diye öldürülüyor. Kalkın ve mezarlarınızın üstünde taht kurmuş cücelerin cinayet imparatorluklarını yıkın... Kalkın ve ruhlarımıza işkence yapan zulümkarlara karşı ilahi hükmünüzü icra edin...
İsmet;
O bir güzellik anlatımıydı,
O bir yalnızlık çiçeğiydi,
O bir masumiyet gülüydü,
O bir anlatılmazlıktı,
O bir özgürlük anlatımıydı...
Esfehan efsanelerinin Kutsal Dağı Agiri'nin Anka'sıydı...
O, Şimdi, güneş vurduğunda yakamozlanan, ay vurduğunda menevişlenen Barış Gölü'nde kanatlarını yıkıyor. Kavmimizi yaratan Ezel ve Ebed ANKALARLA birlikte...

Ali SAPAN


















Kaynak: Halkın Sesi Gazetesi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder