23 Ağustos 2012 Perşembe
Evrensel Gazetesi: Nuh’un Gemisi’ni Ağrı’da arayanlar
Benjamin Radford
Bu dünyada sık sık keşfedilmenin eşiğinde gözüküp, keşfi bir türlü gerçekleşmeyen şeyler var. Mesela “Kayıp Şehir Atlantis” en az yarım düzine defa “bulunmuştur.” Bir araştırmacı onun Bolivya’da olduğundan eminken, başkası Antarktika’da olduğunu söyler; bir üçüncü ise, Bimini kayalıklarının bu kayıp medeniyetten kalma olabileceğini iddia eder.
Nuh’un Gemisi de böyledir. Tabi ki farkı, Nuh’un Gemisi’yle ilgili akıl yürütmelerin arkeolojiden çok daha başka alanlara yayılmasıdır. Dünyadaki tüm hayvanların bir çiftinin ağırlığı, Nuh’un Gemisi’nin taşıdığı dinsel yük karşısında hiçbir şeydir.
Bir Ağrı Dağı efsanesi
Nuh’un Gemisi hikayesi, bilimsel olarak inandırıcılıktan uzak; yaşayan her hayvandan bir çift (dinazorlar dahil) ve onları hayatta tutmak için gerekli yiyecek ve içecekler için bir gemide yeterli yer olamaz. Dahası, bu büyüklükte bir aracın inşaatının tamamlanması için yüzlerce işçinin aylar boyunca çalışması gerekir. Buna rağmen, İncil’i kelimesi kelimesine okuyanlar, yani İncil’deki olayların kanıtlarının hâlâ bulunabileceğine inananlar, hayatlarını ve servetlerini bu inançlarını geçerli kılmaya harcadılar.
Nuh’un Gemisi’nin nerede olduğuna dair son iddiaları tartışmadan önce, onun “bulunuşlarının” tarihi bilgilendirici olur.
Erly Cummings, Nuh’un Gemisi’nin Türkiye’deki Ağrı Dağı’nda olduğunu iddia ettiği “Nuh’un Gemisi: Masal mı Gerçek mi? (1975)” dahil olmak üzere, konuyla ilgili çok sayıda kitap yazdı. 1976 yılında hazırlanan “Nuh’un Gemisi’nin İzinde” adlı kitap ve filmde şöyle deniyordu: “…artık Nuh’un Gemisi’nin var olduğuna dair güncel fotoğraf kanıtı var… Bilimciler Nuh’un Gemisi’nin Ağrı Dağı’ndaki tam yerini belirlemek için uyduları, bilgisayarları ve güçlü kameraları kullandılar.” Bu dikkate değer iddiaya ve geçen 30 yıl boyunca Ağrı Dağı’na yapılan sayısız yolculuğa rağmen, Nuh’un Gemisi hâlâ bulunmayı bekliyor! Cummings, 1982 yılında, kanıt eksikliğinin verdiği azimle, “Gerçekten Nuh’un Gemisi’ni Gören Var mı?” başlıklı bir kitap yayınladı. “Doğrulayıcı Nihai Rapor” altbaşlığı ise, Cummings’in vardığı yargıyı ifade ediyordu!
Televizyon şovu
1993 yılı Şubat ayında, CBS televizyonu “Nuh’un Gemisi’nin İnanılmaz Keşfi” başlıklı 2 saatlik bir program yayınlayınca, Nuh’un Gemisi’ne ilgi yeniden su yüzüne çıktı.
Ken Feder’in “Sahtekarlıklar, Mitler ve Sırlar” başlıklı kitabında tarif ettiği gibi, bu program, “doğruluğu kanıtlanamaz hikayeler ile paleontolojik, arkeolojik ve tarihi kayıtların yanlış aktarılmasının garip bir karışımıydı.” Program, yalnızca Nuh’un Gemisi’ni gördüğünü değil, ondan bir parçayı da aldığını iddia eden George Jammal’ın “perçinleyici” tanıklığına da yer verdi. Jammal’ın hikayesi ve gösterdiği tahta parçası hem CBS yapımcılarını hem de izleyicilerini etkilemişti. Ancak daha sonra, onun para karşılığı rol yaptığı, Türkiye’ye hiç gitmediği ve elindeki tahta parçasının Nuh Gemisi’nde kullanılan eski zamanlardan kalma kereste değil, soya sosuna batırılıp fırında pişirilmiş bir çam ağacı parçası olduğu ortaya çıktı.
Yüzü kızaran ve abartılı programı için gerekli doğrulamaları yapmayan CBS, programın belgesel değil eğlence niteliğinde olduğunu açıkladı.
Son aylardaki iddialar
Benzer iddialar sürekli olarak ortaya atıldı ve bunlardan biri de geçen mart ayında, yeni bir Ağrı Dağı iddiasıydı. Bir grup araştırmacı, büyük bir gemiyi andıran ve buzla örtülmüş bir kaya oluşumu buldu. Bu iddayla ilgili daha fazla bir şey söylenmezken, haziran ayında İncil Arkeoloji Arama ve Keşif (BASE) Enstitüsü adlı bir Hıristiyan kuruluşu, Nuh’un Gemisi olabileceği söylenen başka bir kaya oluşumu buldu. Fakat bu defe Nuh’un Gemisi, Ağrı Dağı’nda değil, İran’daki Elburz Dağı’nın yükseklerindeydi. Takım üyelerinden Arch Bonnema, “Eğer bu Gemi değilse, başka ne olabileceğini hayal edemiyorum” dedi. Taşlaşmış kalaslar olabileceğini iddia ettikleri taş parçacıkları ile kayalıkların video görüntülerini de götürdüler. Takımın inancı, kaya oluşumunun içinde, yüzlerce elle şekil verilmiş kalaslardan oluşan, varsayılan büyüklük ve şekildeki bir geminin kanıtlarının yattığı yönünde.
“İncil arkeolojistleri” muhtemelen “pareidolia” yaşıyorlar; yani muğlak görüntüleri görmek istedikleri şey gibi görüyorlar. Aynı dindar Hıristiyanların kızarmış ekmek, duvar boyası veya bulutlarda İsa peygamber veya Meryem Ana’yı görmeleri gibi, onlar da kayalıklarda Nuh’un Gemisi’ni görmüş olmalılar. Diğer bazı araştırmacılar ise Nuh’un Gemisi’nin gerçekten Ağrı Dağı’nda olduğuna inanmaya devam ediyor. Bu durumda, Nuh’un Gemisi meraklılarının, yapılan hangi keşfin gerçekten “nihai” olduğuna karar vermeleri gerekecek. BASE’in iddiası, diğer tüm Nuh’un Gemisi keşifleri gibi, kanıtlanabilmiş değil. Sonuç olarak bunun fazla da önemi yok; çünkü BASE Başkanı Bob Cornuke şöyle diyor: “Sanırım, karımın söylediği gibi, bizim işimiz umut satmak. Bunun gerçek olabileceği, Tanrı’nın var olduğu umudunu.”
Fakat sorun inanç, umut veya Tanrı ile ilgili değil; sorun Nuh’un Gemisi’nin bulunup bulunmadığıyla ilgili. Atlantis gibi sonsuza dek bulunmayı bekleyecek Nuh’un Gemisi de, ister var olsun ister olmasın, onu arayanlar tarafından “bulunmaya” devam edecek.
(Skeptical Inquirer’dan çeviren Engin Esen)
En az 200 yıllık iddia
Nuh’un Gemisi’nin Ağrı Dağı’nda olabileceği iddiası çok eskilere dayanıyor. Osmanlı Padişahı 2. Mahmud döneminde, Nuh’un Gemisi’nin bulunması için dağa bir tırmanış yapıldığı biliniyor.
Geçen yüzyıldaki sayısız tırmanışın altında yatan ise, 1959 yılında, Harita Umum Müdürlügü’nde görevli harita mühendisi Yüzbaşı İlhan Durupınar’ın ortaya attığı iddia. Durupınar, Büyük Ağrı’nın havadan çekilmiş fotoğrafları üzerinde inceleme yaparken, Nuh’un Gemisi’ne çok benzeyen (!) bir oluşum keşfetti. Fotoğrafların Hayat dergisinde yayımlanması, dünya çapında tartışma başlattı.
Özellikle ABD’li çok sayıda araştırma grubu, tırmanış için Türikye hükümetinden izin istiyordu. Bunlardan olan Erly Cummings, Yüzbaşı Durupınar’ın keşfettiği oluşuma ancak 1974’te ulaştı. Fakat aynı yıl, Ağrı Dağı hükümet tarafından güvenlik gerekçesiyle yasak bölge ilan edildi.
1984’te bölge turizme açılınca, Nuh’un Gemisi meraklıları yine harekete geçti. Bunlardan biri de, Ay’a ayak bastığı söylenen astronotlardan James Irwin’di. Irwin, daha önceleri de, Ay’dayken “gizemli ilâhî sesler duydugunu” söyleyerek ilgi çekmişti. Fakat asıl gürültüyü, bir diğer ABD’li, Marvin Steffins kopardı. Steffins, gemiye ait olduğunu iddia ettiği parçaları yurtdışına çıkarınca, Kültür ve Turizm Bakanı Mükerrem Tasçıoğlu açıklama yapmak zorunda kaldı. Parçaların “Ağrı’nın taşından toprağından ibaret olduğunu” söyleyen Taşçıoğlu, “Irwin, Ay’a inerken üşütmüş olabilir! Steffins ile öteki araştırmacılar ise para amacıyla senaryo yazmışlar” dedi.
1986 yılında ise, David Fasold adlı ABD’li, Nuh’un Gemisi’nin söylenen yerden daha aşağıda, Üzengili köyü yakınlarında olduğunu ortaya attı. İddia kanıtlanamasa da, Üzengili köylüleri turistleri ağırlamak için ciddi bir rekabete girdi. Hatta, söz konusu yerin kendi arazilerinde olduğunu söyleyen iki grup köylü yetkililere başvurdu; ancak araştırma sonucunda, söz konusu yerlerin hazine arazisi olduğu ortaya çıktı.
Bütün bu “kaya oluşumlarının Nuh’un Gemisi’ne benzetilmesi” olayları konusundaka bilimsel açıklamayı ise, Yılmaz Güner yaptı. 1986 yılında Jeomorfoloji Dergisi’nde yayınlanan makalede, söz konusu oluşumların, jeolojide “yer akmasi” adıyla ve buzulların kaymasıyla ortaya çıkmış, son derece doğal oluşumlar olduğu anlatıldı.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder