Hamidiye Alayları, 1915 Ermeni soykırımı, komitacılar, Şeyh Said ve Ağrı isyanı, Hoybun örgütü, 1930'ların İstanbul'u ve Terfenda ile Seyithan'ın imkansız aşkı.
Etkin Haber Ajansı / 27 Kasım 2013 Çarşamba, 09:59
Siyasi müebbet hükümlüsü Sami Özbil, Soluk Soluğa ve Kan Kurumaz romanlarının ardından Şafakta Yankılanan'ı okurla buluşturdu.
Ceylan Yayınları'ndan çıkan roman, bu kez okuyucuyu, ilk iki romanında olduğu gibi yakın tarihe değil, 1920'li yılların sonuna götürüyor.
Yazar ilk romanı Soluk Soluğa'da 1995 yılının Gazi Ayaklanmasını arka plan yaparak dönemin devrimci kuşağını anlatmıştı. Kan Kurumaz ise 19 Aralık Cezaevi katliamı ve ölüm orucu günlerinde geçiyordu.
Bu kez yazar, okuru, 1920'lerin sonuna Ağrı isyanı dönemine götürüyor. Aynı günlerde İstanbul, öncesinde Ermeni soykırımı, bu soykırımdan sağ kurtulan ve Müslüman olmak zorunda kalan bir Sara ve belleğinden hiç silinmeyen soykırım anıları. Türk devletinin, "doğu"sundaki isyanlar karşısında aldığı katliamcı tutumun yarattığı yeni anılar. Ve tüm bunların ortasında Sara'nın kızı Terfenda ile sığındıkları Müslüman Kürt ailenin oğlu Seyithan'ın imkansız aşkı.
'GEÇMİŞ HİÇ GEÇMİYOR'
Yazar, neden geçmişi edebiyat konusu yaptığını açıklarken, bu topraklarda tarihin hep güncel olduğuna dikkat çekiyor ve "Geçmiş hiç geçmiyor" diyer.
Sami Özbil, Şafakta Yankılanan'a konu olan hikayeyi, 4-5 yıl önce öğrenmiş. Kendi geçmişi, isyan topraklarına Mutki'ye dayanıyor. 1927'deki isyanın ardından, sağ kalanlar Afyon'a sürgüne gönderilmişler.
"Mecburi sürgün zaman içinde doğal asimilasyonla tamamlanıca benim gibi kültürel melez bireylerin aile geçmişlerinden bihaber yaşamaları, hatta devrimcilik yapmaya kalkışmaları gibi bir tuhaflık çıkıyor ortaya. Son dört beş senenin okumaları bende kendini 'Şafakta Yankılanan'a dönüştürdü" diyor.
'BİR TARİH KİTABI DEĞİL'
Bir mektupla ETHA'nın sorularını yanıtlayan yazar Özbil, romanı kaleme alırken, geçmiş tarihsel zemini oluşturmak için biyografilerden belli başlı dönem anlatılarına kadar bulabildiği kitapları okuduğunu hatırlatıyor ve ekliyor: Şafakta Yankılanan imkansız bir aşkın romanı, tarih kitabı değil; döküman biçimde ele alınamaz.
Romanda güçlü, kendi hayatının idamesini eline almış kadın karakterlerin varlığı dikkat çekiyor. Örneğin Seyithan'ın anesi Mirsema ve Sara.
3. ENTERNASYONAL VE TKP'YE ELEŞTİRİ
İmkansız bir aşkın romanı da olsa, karakterler üzerinden Kürt isyanları ve Ermeni soykırı karşısında aldıkları tutum nedeniyle 3. enternasyonal ve TKP'ye de eleştiri var.
Yazar bu konuda, şöyle diyor: "Ben değil, kimi karakterler (Bahri gibi) tutum alıyorlar, hikaye öyle gerektirdiği için. Politik analiz ve hüküm edebiyatın dışındaki uğraktır, makalelerle, incelemelerle yapılabilir. Bir makale yazacak olsaydım sözü dolandırmadan söylerdim: TKP'nin ve Komünist Enternasyonal'in tutumu utandırıcı, Kürtlere karşı tutumları birer sömürge valisi edasındadır. Türkiye sosyalist hareketi bu yüz kızartıcı tutumları açık biçimde mahkum etmekle mükelleftir."
SERKAN TOSUN'A ADANDI
Yazar, romanı Rojava devrimini savunmak için Serekaniye'deki çatışmada öldürülen MLKP savaşçısı Serkan Tosun'a adamış.
Bunun nedenini ise şöyle açıklıyor: "Serkan çocukluğundan beri işçilik yapan, 'Büyüyünce kitap yazacağım' diyen bir Kürt. Hikayesi etkileyici ve şu anda onbinlerce, yüzbinlerce Serkan metropellerde benzer koşullarda yaşamlarını sürdüyorlar.Özgürlük ve sosyalizm mücadelesine katılan, hapsedilen Serkan, mültecileşmek veya köşesine sığınmak yerine, partisi için enternasyonal ama kendisi açısından ülkesinin kurtuluşu manasına gelen bir bilinçli tutumla Rojava devrimine katılıyor, orada mücadele arkadaşlarıyla beraber şehit düşüyor. Çok kıymetli, hatırda tutulması gereken bir kayıp olduğunu düşündüğümden romanı Serkan'a ve mücadele yoldaşlarına ithaf etmek istedim."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder