2 Ağustos 2012 Perşembe

Ağrı'lı Askerin Otopsisinden infaz çıktı


Çorlu’da 50 gün içerisinde iki Kürt asker şüpheli şekilde öldü. Askerlerden Nihat Bakır’ın otopsisi ve merminin kafasının üstünden sıkılmış olması olayın infaz olduğuna işaret ediyor.


Her şey infaza işaret ediyor
Tekirdağ’ın Çorlu ilçesinde bulunan 105’inci Topçu Alayı’nda askerlik yapan iki Kürt genci, silahla vurulmuş halde ölü bulundu. 9 Haziran’da Erdexan (Ardahan) nüfusuna kayıtlı Gökhan Aktürk, izinden döndüğü günün akşamında birliğinin içinde başından ve karnından aldığı kurşun yaraları sonucu yaşamını yitirdi. Askeri yetkililer, önce olayın “intihar” olduğunu söyledi sonra da “taciz ateşi” sonucu gerçekleştiğini iddia etti ve ailenin Gökhan’ın cenazesini son kez görmesine izin vermeyerek, toprağa verdi.

25 Temmuz’da ise aynı askeri birlikte bulunan Agirî (Ağrı) Gîyadin (Diyadin) nüfusuna kayıtlı Nihat Bakır, kendi bölüğünün dışındaki bir bölüğün nöbetçi kulübesinin yanında, başından vurulmuş halde bulundu. Olayın gerçekleştiği yere giden, komutanlarla görüşen, Adli Tıp’ta oğlunun cenazesini inceleyen baba Rıfat Bakır, ölümün infaz olduğuna inanıyor. Bakır, “Oğlum Ozan isimli bir uzman çavuş tarafından tehdit edilmiş. Oğlum, bölük ve alay komutanlarının bilgisi dahilinde öldürüldü” diyor.

‘Oğlum infaz edildi’

Bakır, oğlunun ölüm haberini alır almaz zaman kaybetmeden kardeşi Halit Bakır ile birlikte İstanbul’a gittiklerini söyleyerek, şunları anlattı: “Adli Tıp’a gittik. Orada oğlumun kefene sarılı cenazesi ile karşılaştım. Avukatımızla birlikte cenazeyi inceledik. Kurşun kafasının tepesinden girmiş, çenesini ve gırtlağını parçalayarak çıkmıştı. Cenazeyi almadan Çorlu’ya gittik. Birliğe vardığımızda saatin geç olduğunu ve yarın gelmemiz gerektiğini söylediler. Sonraki gün gittik bu sefer de ‘avukatınız giremez’ dediler. Gidip savcılıktan izin aldıktan sonra avukatla beraber oğlumun ölü bulunduğu yere gittik. Orada üç nöbetçi kulübesi vardı. Araları 25 ve 80 metreydi. Oğlumun bulunduğu yer kulübe ile onu korumak için etrafında bir metre mesafede örülen duvarın arasıydı. Yerde çok az kan izi vardı. Nasıl olur da bir insan başından vurulur ve yerde o kadar az kan bulunur. Dibinde öldüğü duvarda da iz yoktu. Oranın kan gölü olması gerekir. Resmen çocuğum başka bir yerde öldürülmüş ve oraya getirilmişti.”

Baba Bakır, daha sonra bölük komutanı ile görüştüklerini de anlatarak, bölük komutanının oldukça gergin ve asabi olduğunu söyledi. Bakır, şöyle devam etti: “Bölük komutanı bana ‘Ozan adında bir uzman çavuş önceki gün oğlunla tartışmışlar. Ozan bana geldi ve oğlun hakkında şikayette bulundu’ dedi. Daha sonra öğrendim ki; bu uzman çavuş oğluma, ‘Burada ikimiz fazlayız. Ya sen gideceksin ya da ben’ demiş. Benim oğlum 2 metre 10 santim boyundaydı. Ona bakmaya kıyamıyorduk. Hiçbir sorunu yoktu. Ben ne emeklerle onu büyüteyim sonra kimvurduya gitsin. Bir oğlum daha var, başımı kesseler onu askere göndermem.”

Bu nasıl intihar?

Jandarma tarafından düzenlenen olay yeri inceleme raporu ve Adli Tıp’ın düzenlediği ön otopsi raporu göz önüne alındığında da Bakır’ın ölümü kuşku dolu. Bakır’ın intihar ettiği söylenen üzerine zimmetli G-3 piyade tüfeğinin kilitli olan deposundan nasıl alındığı, öğle saatlerinde bölük içinde gerçekleştiği söylenen vakanın kimse tarafından duyulmaması ve cenazenin üç saatten fazla bir süreden sonra bulunması dikkat çekiyor. Yine Bakır için düzenlenen ön otopsi raporunda, silahtan çıkan merminin kafanın üstünden girdiği ve çene ile gırtlağı parçalayarak çıktığının belirlenmesi, bir kişinin o pozisyonda kendisini nasıl vurabileceği sorusunu akıllara getiriyor. Ayrıca olay yeri inceleme raporunda belirtildiği üzere Nihat Bakır bulunduğunda sol eli silahtaydı. Söz konusu silahın tepme kuvvetinin yüksek olması göz önünde bulundurulduğunda kendisini başından vuran birinin halen silahı tutuyor olması gibi bulgular “infaz” şüphesini güçlendiriyor.

Kaynak: http://herema-ararat.blogspot.com/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder