4 Ağustos 2012 Cumartesi
Erzurum’da Mahallebaşı
Erzurum'a her gidişimde Mahallebaşı'na uğramadan edemem, uğramazsam kendimi eksik hisederim. Dahası, inanılmaz bir ihanet duygusu kaplar içimi, hem de nedensizce. Nedensizce çünkü, Mahallebeşı'na dair adamakıllı bir hatıram yok. Üstelik günümüz değerleriyle albenisi olan bir yer filan da değil. Ama, yine de Mahallebaşı..
Mahallebaşı'na "Küçük Serhat" demek lazım. Lakin yüzü de Serhat'a dönük; Erzurum'u, Ağrı'ya, Muş'a, Van'a ve Kars'a bağlayan karayolunun hemen dibinde, şehrin en doğusunda yer alır. Sanki olumsuz birşey olsa, ilk elden Serhat'a sığınacak gibi, Erzurum'un en son noktasını oluşturur.Semtin sakinlerinin tamamı Kürt.
Kürtlerin, bilinçli olarak üretilmiş Erzurumda'ki şövenizime karşın kendilerini rahat hisettikleri tek yer. Kimi Ağrıdan-Muştan, kimi Tekmandan-Hınıstan, kimi Kars'tan-Van'dan... Kısacası Mahallebaşı, Serhatlı Kürdün melankolik bütün renklerini taşıyan inanılmaz hüzümbaz bir diyar. Diyar dediğimize bakmayın, topu topu üç beş caddeden oluşan derme çatma viraneler bütünü. Büyük Şehir Belediyesi'nin sınırlarında olmasına rağmen şehir kavramına dair herşeyden çok uzak. Şırnak ile Ankara arasındaki fark neyse, Erzurum Büyükşehir Belediyesi'nin sınırlarlarındaki Mahallebaşı ile şehrin albenisi en çok olan yeri Cumhuriyet Caddesi arasındaki fark odur. Oysa ki aralarındaki uzaklık iki kilometre bile değil!
Mahallebaşı, Kürdün tarihinde bir muamma olan, kimine göre günümüz koruculuk sisteminin temeli, kimine göre ise önemli Kürt kahramanları yetiştirmiş Hamidiye Alayları manzaralıdır. İlginçtir, coğrafyamızdaki tahribata inat Aziziye Sırtlarındaki Hamidye Tabyaları halen yerli yerinde duruyor.
Caddelerini dolduran insanların nerdeyse tamamı Kürt Masalları'ndan fırlayan kahramanlar gibi. Hepsi olağanüstü otantiklikte. Devlete çalışan üçbeş adamın kravatlı görüntüleri olmasa, insan Mahallebaşı'nı Amerikalı bir filmcinin, geçen yüzyılıdaki Kürt yaşamını anlatan bir filminin sahnesi sanır. Çünkü Mahallebaşı, sefaletle boğuşan Kürdün fotografıdır. Hemde her rengi ile oldukça Kürdi bir fotograf...
Burda semtlerin hayatını düzenleyen kurallardan hiç biri geçerli değildir. Caddelerdeki trafik tam manasıyla curcuna; At arabaları, motorlu taşıtlar, yayalar hepsi iç içe. Kuralsızlık sadece trafikte değil. "Mahallebaşı'nın kanunu kuralsızlıktır" demek belkide en doğru tanımlama. Mesela, Semtin en işlek caddelerinde yolun orta yerine kurulmuş, satılmak üzere paslı demir ayaklara asılı, süzülen kanlarına binlerce kara sineğin konduğu hayvan cesetleri Mahallebaşı fotoğrafının küçücük bir ayrıntısı sadece... Zabıta, sağlık ekibi bilmem ne gibi devlet tabirleri hiçkimsenin taktığı şeyler değil. Dedik ya, burası Mahallebaşı...
İnanılmaz bir hareketlilik var semtte. Koşuşturmalara bakılırsa ekonomik döngü oldukça hızlı. Öyle-böyle bir koşuşturma değil, sonbahar da kış hazırlığı yapan bir karınca tümseğindeki gibi herkesin koltuk altına birşeyler var ve inanılmaz bir koşuşturma içindeler...
Bütün telaşeli hengâmeye rağmen, semtin herhangi bir caddesindeki, derme çatma bir çayhanenin eski püskü sandalyesine oturup Erzurum usulu "kıtlama çay" içerek Mahallebaşı Hayatı'nı seyre dalmak doğrusu çok hoş. Özellikle de ruhsuz modern kentlerden geldiyseniz burası size ruh katar. Çünkü herşey alabildiğince doğal, olabildiğince dinamik, olabildiğince hırslı, olabildiğince masalsı.. velhasılı olabildiğince hayattan.
Beklemediğiniz bir anda, sanki kırk yıldır sizi tanıyormuşcasına masanıza damlayan, güneş yanığı yüzlü, yayla havası kokulu esmer bir Kürdün sizinle muhabbete dalması işten bile değil. Muhabbet ilk önce hayata dairdir. Koyun kuzu fiyatlarıyla işe başlanır, sonar meyva sebze fiyatları darken ustaca bir yaklaşımla satır aralarında kimliğiniz sorgulanır, güven verdiyseniz eğer, yani devletten filan değilseniz, birden kendinizi Kürt siyasetinde bulursunuz. Abartısız söyleyebilirim ki, hepsi de halktan kopuk masa başı siyaset teorileri üreten siyaset bezirgânı teorisyenlerimizden milyon defa daha iyi meseleye hakim. Analizleri de bir o kadar güçlü. Doğrusu bu siyaset ve hayat bilgeleriyle çene yormak çok keyifli. Bu arada, siz istemeden masanıza ince belli bardaklarda sunulan bir çay çoktan konulmuştur.
O korkunç gürültünün ve keşmekeş hayatın içinde, aparlörleri patlak teyiplerden caddelere taşan Dengbej Şakıro'nun tiz sesi, yüzünüze yüzünüze çarpar. İşte o esnada o sefil hayata rağmen nasıl olur da insanların bu kadar mutlu olabildiklerini anlarsınız ve bu size güç verir. Çünkü, bu manzara acılara rağmen yaşamayı sevebilmenin öğretisidir.
Erzurum'a her gelişimde uğramadan edemediğim kuralsızlıklar diyarı bu semt, keşmekeş olsa da, inadına onurlu, inadına asi, inadına Kürt kalacak... Eğerki günün birinde olur da yolunuz Erzurum'a düşerse, Mahallebaşı'na uğramayı ihmal etmeyin derim...
M.Salih Erol
salihmehmet_1@hotmail.com
Cuma, 03 Ağustos 2012 11:42
Kaynak: rojevakurdistan.com
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder