Ağrı’da çekişmeli geçen, AK Partinin itirazlarından dolayı Yüksek Seçim Kurulu tarafından iptal edilen 30 Mart Belediye Başkanlığı seçimleri, ikinci kez, 23 bin 460 oyla kazanan BDP Adayı Sırrı Sakık ile ‘Demokratik Özerklik’, ‘Barış Süreci’, ‘Türkiyelileşmek’, ‘Türkiye’deki mevcut sistem ve çözümleri ile demokrasinin önündeki engeller’ üzerine konuştuk.
Ağrı Belediye Başkanı oldunuz ve mazbatanızı aldınız. Ve milletvekilliğinden düştünüz. Kendiniz nasıl hissediyorsunuz?
Evet mazbatayı aldık. Her seçim bir vazgeçiştir. Eğer biz belediye başkanlığına talip isek halk için bulunduğumuz, konumdaki yetkiden vazgeçeceğiz. Biz Ağrı’yı ve halkımızı tercih ettiğimiz için dilekçe ile başvurup milletvekilliğinden istifa edeceğiz. Bugün de halkımın bana ihtiyacı olduğu Ağrı’ya, demokratik siyasetin hayat bulması için gittim. Halkımız 2 ay içerisinde çok önemli bir karar verdi ve oylarımız % 25’ten % 52’ye çıktı. AKP’nin kalelerini iki kez üst üste fethettik. Şimdi Ağrı’da demokratik siyaseti hayata geçirmek üzere, Ağrı’dayız.
Ağrı, İran Kürdistan’ının kapısı gibi oluyor. Bu anlamda nasıl bir göreviniz var?
Kuzey Serhat’ın kalbi olan Ağrı’ya, AK Parti bizim Ağrı’ya ne kadar önem verdiğimizi biliyor. Fakat, bizim oraya gidişimizin, tarihi bir gidiş olduğunu da bilseler de ‘Ağrı, nasıl olsa kalemiz fethedemezler’ diye düşünüyorlardı. Bunun için AK Parti bütün kurmayları ile Başbakanı ile kenti kuşattılar. Buna rağmen halk yeni bir başlangıç yaptı ve demokratik siyaseti önemsediğini göstererek, buradan hükümete; ‘Bu kent zaten Kürd kenti idi, siz kuşatmış idiniz. Artık kimlik olarak Kürdlerin bir kenti ve artık Kürdler yönetecek’ diye bir mesaj verdi. AKP bu konuda özellikle iktidar bütün kozlarını oynadı. Ama halkımız buna boyun eğmedi.
‘Kendimi Türkiye halkı ile beraber ifade etmek istiyorum’ derken bu ‘Türkiyelileşmek’ demek mi oluyor? Bazı Kürdler ‘Türkiyelileşmek’ten, Türkler de ‘ülkemiz elden gidiyor’ diye korkuyor. Bunun için ne söylemek istersiniz?
Türkler, Kürdler ‘demokratik’ bir hak sahibi olduğunda acaba bölünüyor muyuz? Parçalanıyor muyuz?’ diyorlar. Biz Kürdler de dilimizi, kültürümüzü, kimliğimizi özgürce hayata geçirebileceğimiz, yeni bir toplumsal sözleşme; adı ‘yeni bir anayasa’ olacaktır. Herkesin, altına sığınabileceği yeni bir ‘anayasaya’ ihtiyaç vardır. Onun için Kürd’ün de, Türk’ün de korkmasına gerek yoktur. Hep bir arada yaşayabilmeliyiz. Aslında Ortadoğu’da, Irak’ta ki gelişmeler, bize bu konuda daha çok görev ve sorumluluklarımızı hatırlatıyor. Birlikte daha çok demokratik bir ülkeyi yaratabiliriz. Böylece ‘Halkların Demokratik’ birlikteliğini nasıl inşa edebiliriz, bunu düşünmeliyiz. Bu son olaylar bile bize bunları gösterebiliyor. Laik Türkler ve laik Kürdler, yani demokrasiden yana olanlar, birlik oluşturarak bunu yapabilirler.
Türkiye’deki mevcut sistem ve yeniden kurgulanması hakkında ne düşünüyorsunuz?
Türkiye’deki mevcut sistem sorunlarımızı çözmüyor. Onun için yeni bir sistem arayışı içerisinde olmalıyız. Mesela AK Parti ‘Başkanlık, Yarı Başkanlık’ istiyor, bu bir sistem. Biz de ‘Demokratik Özerklik’ istiyoruz. Türkiye’de değil, dünyanın dört bir tarafında, buna benzer yönetimlerle yönetilen 56-60 arası ülke var. Hiçbir ülke de bölünmüyor, parçalanmıyor. Bu paranoyadan hepimizin kurtulması gerekir. Ben böyle bakıyorum. Ağrı seçimlerinde, Kürdler Demokratik siyasete ‘evet’ diyerek önemli bir mesaj verdiler. Sayın Abdullah Öcalan’ın 2013 Newrozu’nda, ‘Silahlar sussun, demokratik siyaset hayat bulsun’ bu şiardan yola çıkarak Ağrı’ya gittim. Ağrı’da, demokratik siyasete; ‘evet burada hayat bulabilir miyiz’ diye gittim. Ben bu topraklarda mega projeler değil, barış adına bir şeyler sunabilirim. Ve; ‘demokratik siyasetin’ hayat bulmasını istiyorum.
Demokratik siyasetin önündeki engeller nedir?
12 Eylül generallerinin getirdiği anayasa ile bu ülkeyi yöneteceksiniz! Ama onları mahkum edeceksiniz! Burada büyük bir tezat var! Onun için onların getirdiği, siyasal partiler yasası, seçim kanunu ile % 10’luk barajı, derhal lağvedeceksin. Anayasayı derhal lağvedip yeni bir anayasayı hayata geçireceksin. İktidar eğer bunu bu şekilde düzenlerse, sorunları çözebilir. Kürdler acı çeke çeke politize oldular. Bütün Kürdler artık ne yaptığını çok iyi biliyor. Türk halkı birçok profesör, siyasetçi, akademisyen mecliste bir tek kelime edemezler. Ama biz Kürd halkı, haklı bir gelenekten geliyoruz. Ama Kürd halkına bu haksızlığı yaptılar. Kürd halkını, bu coğrafyada, darbeler, darbelerin ürünü olan mevcut siyasi partiler yasası ve seçim kanunu ile takipçisi olan iktidarlar bu halkı hep susturdular ve korkuları enjekte ettiler. Kürdler, bu politikalara boyun eğmediler.
İngiliz Times Gazetesi, ‘Irak’taki durumun Kürdlere bir anda tam bağımsızlıklarına kavuşma ve asırlık rüyaları olan Kürdistan devletini kurma fırsatı sunduğunu söyledi. ‘Kürdlerin asırlık rüyaları’ gerçekleşiyor mu?
Irak’ta şu anda Kürdler, Şiiler, Sunniler olarak üç bölge oluştu. Biz konfederal bir yapının, halklar arasında, yani sınırların, mayınların olmayacağı bir yönetim biçimini çok önemseriz. Ortadoğu’daki sınırların birer mayın gibi olduğunu düşünüyoruz. Bir arada yaşama koşulları kalmamış ise, Kürdlerin de kaderlerini tayin etmesi kaçınılmaz. Kürdler, Dünya’da ve Ortadoğu’da, Türkmenlerin, Arapların, Ermenilerin, Süryanilerin, Ezdilerin çeşitli halkların birlikte yaşadığı bir model oluşturmalıdırlar. Biz bir ırka, bir inanca dayalı yönetim şeklinden yana değiliz. Kürdistan’da, sayıları ne olursa olsun, bir Süryani’nin de, bir Ezdi’nin de en az bizim toprakların sahibi olduğunu düşünüyoruz. Türkiye’de de böyle. Türkiye, sadece Kürdlerin ve Türklerin değil buralarda yaşayan herkesin.
Bu anladıklarınız bağlamında ‘Kürdlerin asırlık rüyaları’nın gerçekleşmesi için, üç aşamalı ‘Müzakere Süreci’ nasıl ilerlemeli? Şu anda ’Müzakere Süreci’ hangi aşamada?
İlk kez Kürdler arası bir diyalog olduğu için önemsiyoruz. BDP İmralı, İmralı Kandil, gidiş gelişleri çok önemlidir. Ama bu yasal güvence altına alınmış bir müzakereye dönüşmelidir. Biz kendi aramızda bunu yapacağız. Ama bunu oto-kontrol sistemini kontrol edecek, vicdan sahibi sivil toplum örgütlerinden, meslek kuruluşlarından, aydınlardan, yani kanaat önderlerinden oluşan birileri olabilir. İlk gün bu yapılmış olsa idi, devletinde yaptığı karakollardan, kalekollardan, PKK’nin yeniden asker alımına kadar bir bütün olarak buna müdahil olurdu. Ve barış süreci daha kalıcı bir şekilde devam ederdi. Böyle bir yol izlenmediği için herkes bir diğerini suçluyor. Türkiye’nin de yapması gereken tek şey şudur; hem Rojava’daki, hem federal bölgedeki Kürdler ile diyalog ve müzakereyi sürdürmelidirler. Eğer sürdürebilir ise yeni bir ‘Türkiye’ olur.
Kürd cephesi, Kandil, İmralı barışı nasıl tanımlıyor sizce?
Hepimiz için barış, ‘barış’ demektir. Yani hilesiz, klişesiz, ‘A’ projemiz sadece barış. Bu projelerin içinde ‘B’, ‘C’projeleri olanlar, kafalarında barışın dışında bir şey ararlar. Kürd cephesinin kafasında sadece ‘A’ projesi olduğunu düşünüyorum. Yani ‘A’ sadece barışı armağan etmekte. Sadece Kürdler için değil, Türkler için de elzemdir. Onun için İmralı da, Kandil de, biz kara bir sevda gibi barışa sevdalandık.
(Yıldız Çelik / BasHaber Gazetesi)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder