Daha Dersim Katliamı’na 8 yıl vardı, Şeyh Sait ve arkadaşlarıysa çoktan Darkapı’da darağaçlarında sallandırılmıştı.
Ergen cumhuriyet ayakta kalmak için en ufak bir kıpırdamayı dahi affetmiyordu, sadece savaşanlar değil savaşanların yakınları da hedefti ve 1930 yılında "Türk’ün demir kartalları" Zilan'da taş üstünde taş bırakmadı.
Köyler boşaltıldı, çoluk çocuk demeden binlerce insan öldürüldü, “Yerli Pravda” "şakiler temizlendi” diye zafer manşetleri atıyordu.
Chp'nin başına Kürt-Alevi ve üstelik Dersimli bir kişi geçince, günlük siyasi hesaplar Kemalist jargonun artık sıradan hale gelen Dersim Katliamı'nı yüceltme girişimini affetmedi.
Manşetlere çekilen sözler ve günahlar Dersim Katliamını 60 yıl sonra olsa da gün yüzüne çıkardı. Tarihleriyle en ufak bir hesaplaşmaya girmeyenlerin ezberi bir anda bozuldu.
Her şey konuşulmaya ve yapılanlar tek tek ortaya dökülmeye başladı. Hükümet ve onun ortağı medya bunu sırf geçmişle hesaplaşmak için yapmasa da, hiçbir şey fark etmiyordu. Ne olursa olsun Dersim Katliamı’yla tanıştı çıplak cumhuriyetin yeni nesilleri, gerisi boş laftı… Ama Dersim’den önce başka bir yerde katliam provası yapılmıştı.
1925 yılında Şeyh Sait ve arkadaşlarının ibreti alem için infaz edilmesi ve binlerce kişinin ölümü Kürtler arasında büyük bir öfkeye neden olmuştu.
Hem sınır içinde hem de sınır dışında kıpırdamalar başlamıştı nitekim çok geçmeden 1927 yılında bir Kürt Milli kongresi yapıldı ve ardından tüm Kürt oluşumlar "Xoybun" adlı örgüt çatısı altında birleşip Ağrı Dağı’nda faaliyete geçtiler.
1930 yılında (83 yıl önce bugünler de) Salih Omurtak Paşa komutasındaki 4. ve 6. Kolorduyla aylar süren bir savaş başladı. Karşılıklı küçük mevzilerin sürekli el değiştirdiği çatışmaların finalinde Türk askeri kontrolü ele geçirdi ve isyancılar dağıldı.
Ancak buraya kadar bir isyanın bastırılması olarak görülen harekat, orada durmadı. Van Erciş ile Ağrı’nın Diyadin ilçesi arasında kalan Zilan Deresi’ne sığınanlara karşı insanlık tarihinin en büyük suçlarından birisi işlendi.
Son tanıkların ağzından verilen, kadınların, çocukların nasıl kurşuna dizildiği, doğmamış bebeklerin nasıl öldürüldüğünü anlatmaya gerek kalmadan sadece devletin resmi gazetesi gibi olan Cumhuriyetin haberlerine bakmak bile katliamın boyutlarını görmek için yeterli.
Cumhuriyet 16 Temmuz 1930 tarihindeki sayısında katliamı böyle müjdeliyordu: 'Ağrı eteklerinde eşkıyaya katılan köyler yakılarak, ahalisi Erciş'e sevk ve orda iskan olunmuştur. Zilan harekatında imha edilen eşkıya miktarı, 15 binden fazladır. Buradaki harp, pek müthiş bir tarzda cereyan etmiştir. Zilan Deresi, lebalep cesetlerle dolmuştur.'
Zilan Deresinin cesetlerle dolduğunu müjdeleyen gazete operasyon hakkında bilgiler de veriyordu.
"Ağrı Dağı tepelerinde tayyarelerimiz şakiler üzerine çok şiddetli bombardıman ediyorlar. Ağrı Dağı daimi olarak infilak ve ateş içinde inlemektedir. Türk’ün demir kartalları asilerin hesabını temizlemektedir”
Sayı daha fazlaydı ve birçok yabancı kaynakta da bu teyit ediliyor ama diyelim ki sadece 15 bin kişi öldürüldü. Peki bu kadar kişinin isyancı olma ihtimali nedir?
PKK bile bu zamanda ancak 5 bin militan toplarken 1930 yılında Zilan Deresi’ne doldurulan “15 bin isyancı” nasıl bir araya geldi? Bu ayrıntı bile öldürülenlerin kimler olduğunu apaçık gözler önüne seriyor ve bunun bir katliam olduğunu teyit ediyor
Zafer! sonrası Cumhuriyetin 2. numaralı ismi Başbakan İsmet İnönü 31 Ağustos 1930 tarihli Milliyet gazetesinde yayınlanan demecinde Zilan Katliamı için böyle konuşuyordu: "Bu ülkede sadece Türk ulusu etnik ve ırksal haklar talep etme hakkına sahiptir. Başka hiç kimsenin böyle bir hakkı yoktur. Aslı astarı olmayan propagandalara kanmış, aldanmış, neticede yollarını şaşırmış Doğu Türkleridir”.
Zilan Katliamı sonrası kalanlarsa, daha yaslarını tutamadan parça parça edilip sürgün edildiler, bazıları o sürgün yerine hiç ulaşamadı, ulaşanlarsa bilmedikleri diyarlarda fakirliğe ve çaresizliğe mahkum edildiler...
Tabi burada büyük bir ayrıntıyı da belirtmek gerek, katliamı yapanlar sadece askerler değildi, her dönemin olmazsa olmazı Kürt lejyonerlere yine büyük görevler verilmişti, milisler işin içine kişisel kinlerini de ekleyip katliama yeni bir boyut katmıştı.
Katliamdan sonra 1950 yılında “yasak bölge” ilan edilen Zilan’ın 12 köyüne devlet el koydu. 1980 darbesinden sonra Kenan Evren o 12 köyü Ruslar’ın Afganistan’ı işgal etmesi sonrası kaçıp gelen Pamirli Kırgızlar’a verildi. Katliam toprağı üzerinde yerleştirilen o Kırgızlar’a bir süre sonra silah verildi, korucu ilan edildiler.
Zilan Deresi dediğinizde şimdi bile, o isim bölge halkının başını öne eğdiriyor, kendinden öncekilerden duydukları mistik ve korkunç bir hikayeyi kimse eşelemek istemiyor.
Yıllar önce bölgeyi ziyaret etmiştim, ıssızlığın ortasındaki vadi de, katliam bir hayalet hikayesine dönüşmüş. Her tepenin başında ya da kamp kurup oturduğunuz herhangi bir yerde sahipsiz kalmış bir mezara basıyor olabilirsiniz.
Zilan gerçekten göz ardı edilen bir katliam. Devletin arşivlerine sıkıştırılmış, unutturulan ve sahipsiz bir utanç sayfası… Her nedense son yıllarda eşelenen, gün yüzüne çıkarılan cumhuriyetin diğer katliamları gibi ilgi çekmiyor.
Merak ediyorum bu katliamla da yüzleşmemiz için, CHP’nin başına Zilanlı birinin geçmesini mi bekleyeceğiz?
twitter.com/normalgasteci
Hüseyin Aladağ
Radikal Gazetesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder