Devletler Kürdistan’da benzeri görülmeyen iftira, yalan-dolan kampanyasının makinelerini 1930 yılında şiddetle çalıştırdılar. Böylece kötülükler halka isnat edilip, gerçekmiş gibi işleme konulup cezalandırılıyordu. Aynı yıl içerisinde Ağrı, Zilan, Oremar ve İran idam cumhuriyetindeki Kürdistan’da Şikak-i aşireti ve lideri Simko’yu da kapsayan binlerce çocuk, kadın, yaşlı demeden herkese soykırım uygulandı. Ama en acımasızı, 13 Temmuz 1930’da Van-Erciş’teki Zilan Deresi Katliamı’dır.
Bu katliamdan nasibini alan biri de Seyit Abdullah’tır. Seyit Abdullah’ın bir oğlu ve yoldaşları vardı. Seyit Abdullah ve oğlu ile yoldaşları Van’ın Elbak (Başkale) ilçesinde eli kopan bir askerin yaralanmasından sorumlu tutuluyordu. Asker yaralandıktan sonra kanlı eliyle, kendisini yaralayanın sırtına vurduğu iddia ediliyordu. Seyit Abdullah ve yoldaşları bu bahaneyle gözaltına alındı. Askerle yüzleştirilence, asker yemin ederek “bu adamdır” dedi. Seyit Abdullah’a da “Arkanı dön de askerin kan izine bakalım” dediler. Fakat kan olmadığını gördüler. Asker, “kan silinmiş olmalı, bu adamdır” dedi. Bahane gerekir yani. Askerin yaralanan eli bahane edilerek, Seyit Abdullah’ı, oğlunu ve yoldaşlarını getirip; önce oğlunu ve yoldaşlarını Seyidin gözünün önünde kurşuna dizerek katlettiler. Ondan sonra uzun namlulu silahlarla Seyit Abdullah’a ateş ettiler. Fakat kurşunlar hiçbir şekilde Seyide tesir etmedi. Hatta çoğu rivayetlere göre Seyit Abdullah, ona ateş edildiğinde kanatlanıp uçmuştu. Seyit kurşunlardan kurtulmuştu fakat oğlu ile yoldaşlarının katledilişini bir türlü kabullenmedi. Seyit, dönüp dolaşıp askerlerin yanına geldi. Beline bağladığı poşuyu askere verdi ve o poşuyla asılmasını istedi. Seyit Abdullah da o şekilde katledildi. Kürdistan’da bu vahşetler, kirli oyunlar ve soykırımlar ne ilk ne de sonuncudur. Hz. İbrahim’den günümüze kadar devam etmektedir. Kral Nemrut’un hırsının sonu yokmuş. Nemrut döneminde bir gün baş müneccim, İbrahim adlı bir çocuğun doğumuyla saltanatının sonunun geleceğini söylemiş. Tahtından feragat etmeye niyeti olmayan Nemrut, imparatorluğunda doğan her erkek çocuğun öldürülmesini emretmiş. Nemrut’un emrindeki ebeler hemen işe koyulmuş. Önce bebeklerin doğumuna yardım ediyor, sonra da erkek olanlarını boğuyorlarmış. Ama İbrahim’in annesi, bu vahşetten kaçmayı başarmış. Bir mağaraya sığınmış. Tek başına doğum yapıp İbrahim’i dünyaya getirmiş. İbrahim büyüyünce ceberut Nemrut’a başkaldırmış. Nemrut öfkeden delirmiş. Nemrut emir vermiş; genç, yaşlı herkesi günlerce odun toplamaya göndermiş. Toplanan devasa odunları yakmış ve İbrahim’in yandaşları çok büyük çığlıklar atmışlar ve kendilerini yerden yere atıp, bir yandan kurtulması için dua-niyaz eder bir yandan da o alevlere su atarlarmış. Ama İbrahim, beyazlanan bir tutam saç dışında hiçbir yerine zarar gelmeden yürüyerek ateşin içinden çıkmış. Allah ateşi suya, yanan korları solungaçlara dönüştürmüş. Bunun gibi, Şêx Saîd, Seyid Rıza gibi birçok liderlerimizin de darağacına götürülürken asla gözleri arkada kalmadı.
Sabri Özkaya / Silivri 2 nolu L Tipi Cezaevi
Özgür Gündem Gazetesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder