Ağrı İsyanı’nın bastırılmasından sonra 19 Eylül 1930’da Milliyet Gazetesi’nde bir karikatür yayımlandı.Bu karikatürde Ağrı Dağı zirvelerine yapılmış bir mezar görülmekteydi.Mezarın ayak kısmı,Küçük Ağrı’ya doğru uzanıyordu.Mezar taşında ise “Muhayyel Kürdistan burada metfundur (Hayali Kürdistan burada gömülüdür)” yazıyordu.Kürdistan düşüncesi ve pratiği öldürülmüş,mezara sokulmuştu.Bir daha canlanıp dışarı çıkmaması için de mezar iyice betonlanmıştı.
Yine bu tarihlerde dönemin Başbakanı İsmet İnönü “Bu ülkede sadece Türk ulusu etnik ve ırksal hakları talep etme hakkına sahiptir.Başka hiç kimsenin böyle bir hakkı yoktur” diyordu (Milliyet,31 Ağustos 1930).
Dönemin Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt ise Kürtlere layık gördüğü işleri ve değeri daha samimi ve çarpıcı bir şekilde ifade ediyordu.Bozkurt,bir Ege gezisinde halka yaptığı konuşmada şöyle demekteydi “Biz Türkiye denen,dünyanın en hür ülkesinde yaşıyoruz.Mebusunuzun inançlarından samimiyetle bahsetmesi için buradan daha müsait bir ortam olamazdı.Onun için hislerimi saklamayacağım.Türk,bu ülkenin yegâne efendisi,yegâne sahibidir.Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette bir tek hakları vardır: Türklere hizmetçi olma hakkı,köle olma hakkı! Dost ve düşman ve hatta dağlar bu hakikati böyle bilsinler.” (Milliyet,19 Eylül 1930).
Cumhuriyet’in Kürtlere biçtiği değer budur; kölelik,hizmetçilik.Kürtlere fiili olarak uygulanan politikalardan biri böyle açıklanmıştır.Diğeri de Kürtlerin ulusal ve toplumsal varlığını inkar etmek,Kürtlerin asimilasyonunu sağlamak için her yol ve yöntemi denemek.Kürdistan’ın bölünmesi,parçalanması sürecinde dönemin en önemli emperyalist güçleri İngiltere ve Fransa’nın Ortadoğu’daki yerli işbirlikçileri ilk planda Kemalistlerdir.Daha sonra ise Arap ve Fars monarşileri gelir.
Lozan Antlaşması,Kürdistan’ın bölünmesini ve paylaşılmasını devletler arası garanti altına alan bir antlaşmadır.Türkiye,Kürtlerden gelebilecek ulusal hak taleplerini bastırması,Kürtleri özerkliğe götürebilecek tüm kanalları kapalı tutması karşılığında Musul ve Kerkük’ü İngiliz egemenlik alanı içinde bırakmaya razı olmuştur.Lozan Antlaşması’nda Kürt ve Kürdistan adlarının geçmemesi için azami dikkat gösterilmiştir.Parçalanan ve bölüşülen Kürdistan’a dair en ufak bir iz bırakılmamıştır.İnsanların bilincine böyle bir konunun çarpmaması için bütün önlemler alınmıştır.Türk Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel bu durumu “Lozan Dehası” kavramıyla anmaktadır.Lozan’da Kürtlerin temsilcisi yoktur.Kürtlerin başına türlü çorap ören bir antlaşmanın görüşmelerinde Kürt temsilcilerinin olmaması çok doğaldır.
Bütün bunlardan dolayı Kürdistan sömürge bile değildir.Kürdistan’ı “alt sömürge” kavramıyla tanımlamak mümkündür ancak.Kürdistan’ın sınırlarının çizilmemiş olması,Kürt kimliğinin inkar edilmesi bu tanımlamayı gerekli kılmaktadır.Kürdistan bu nitelikleriyle klasik sömürgelerden çok farklıdır.”Sömürge”,”sömürge ülke”,bir statü göstergesidir.Kürtlere ve Kürdistan’a dayatılan ise statüsüzlüktür.Kürdistan devletler arası sömürge baskısı altındadır.Bu bakımdan Kürtlere benzeyen bir ulus daha yoktur.
“HAYALİ KÜRDİSTAN”IN DİRİLİŞİ
19 Eylül 1930 tarihli Milliyet Gazetesi’nde, temsili Ağrı Dağı ve üzerinde bir mezar taşına; “Muhayyel Kürdistan burada metfundur’ (Hayali Kürdistan burada gömülüdür.) yazılı olduğu bir karikatür yayınlanıyor.
Milliyet Gazetesi’ni; Siirt Milletvekili Mahmut Soydan (1883-1936) çıkarıyor. Gazete, 11 Şubat 1926’da İstanbul’da yayına başlamış. Gazete, Mustafa Kemal’in izniyle ve teşvikiyle kurulmuş. 1935’de Tan adını almış. Sahibi de Ali Rıza Karacan olmuş.
Kürdlerin ve Kürdistan’ın bölünmesi, parçalanması ve paylaşılması, Yakın Doğu tarihinin en önemli olayıdır. Bu olgu, Kürdler ve Kürdistan üzerinde çok olumsuz etkiler yaratmıştır. Bu, bir insanın iskeletinin parçalanması gibi, beyninin dağılması gibi bir durum yaratmıştır. Bu, uluslararası toplumda, Kürdlerin dostunun azalmasını, giderek yok olmasını, hasımlarının ise çoğalmasını sağlamıştır. Uluslararası toplumun, anti-Kürd duygularla, düşüncelerle şekillenmesi bu sürecin başta gelen sonucudur.
Günümüzde, Kürd/Kürdistan olgusu, siyasal ve toplumsal bakımlardan hızla değişmektedir, bu şüphesiz pozitif bir durumdur. Bu değişimi yaratan iki önemli olay vardır:
Birincisi, 15 Ağustos 1984’de Türkiye’de gerilla mücadelesinin başlamış olmasıdır.
İkinci olay ise, 20 Mart 2003’de, ABD’nin ve Koalisyon güçlerinin Irak’a silahlı müdahalede bulunmuş olmasıdır. Bu iki olgu birbirini etkileyerek, tetikleyerek bugünkü durumu yaratmıştır.
Irak’a silahlı müdahale sonunda, Saddam Hüseyin rejimi yıkılmış, Baas Partisi dağıtılmış, el-Muhaberat ve Ordu dağıtılmış, kitle imha silahları imha edilmiştir. Bu, belli başlı tehditler ortadan kalkınca, Kürdler federal Irak anlayışını gündeme getirmiş, Kürdistan Bölgesel Yönetimi kurulmuştur. Bu bir statüdür ve doğudaki, batıdaki, kuzeydeki yani Yakın Doğu’daki, Orta Doğu’daki, bütün Kürdleri kaçınılmaz olarak gündeme getirmekte, aktüel kılmaktadır. 21. yüzyılın ilk yıllarında, dönemin emperyal gücü, ABD, Kürdlere statü vermeyi istememesine rağmen, müdahalesiyle bu statükoda çok önemli bir sarsıntı ve gedik açmıştır.
Gerilla mücadelesi, 1930 tarihli karikatürü çürütmüştür. Kürdistan Bölgesel Yönetimi ise, 1920’ler karşısında tarihin bir ironisi olarak değerlendirmek gerekir.
Kitabın kritik edilmesi dileğiyle!
ISBN 978-605-63852-5-4
Ebat: 13,5x21, 160 sayfa (10 forma)
Kullanılan Malzeme: Enzo kitap kağıdı, 350 g. parlak kuşe, mat selefon
Brüt Eder: 16 TL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder