Zilan Katliamı’nı tanıklar anlatıyor
Yıl 1930. İnsanlık tarihine kanlı bir dipnot olarak düşen 2. Dünya Savaşı’nın öncesi... Kürtlerin tarihine ise bir katliam daha yazılmak üzere. Temmuz ayında Ağrı İsyanını desteklediği gerekçesiyle Erciş’in Zilan bölgesinde 15 binden fazla Kürt, vadilere ve dere yataklarına toplatılıp iki hafta gibi bir sürede katledildi. Dönemin yarı resmi gazetesi olan Cumhuriyet gazetesindeki ilgili haberde, “Zilan Deresi ağzına kadar cesetle dolmuştur” cümlesi katliamın boyutunu gözler önüne seriyordu. Rakamın, Cumhuriyet Gazetesi’nin verdiği 15 binin çok daha üstünde olduğu tahmin ediliyor. Bu katliamdan sağ kurtulanlardan yetişkin erkek olanları, “Zilan isyanının” isyancıları olarak Adana’da yargılanıp, uzun süreli cezalara çarpıtıldı. Çoğu tifüsten yaşamını yitirdi. Kadınlar ve çocuklar da Anadolu’nun uzak yörelerine sürgüne gönderildi.
20 bin insanın katli
Katliamı anlatan ilk belgesel film, “Newala Xwînê-Zilan 1930” ismiyle izleyiciyle buluştu. Belgeselin yönetmenliğini aynı zamanda ANF muhabiri olan Sedat Ulugana yaptı. Tanıkların, katliam sürgünlerinin anlatımlarıyla ortaya çıkan belgeselin yapım sürecini anlatan Ulugana. katliamda yaşamını yitirenlerin sayısının en az 15 bin olduğunu söylüyor. “Bazı Kürt kaynaklarında 70 binden bahsedilir. Ermeni kaynaklarında 30 binden bahsedilir. Ağrı dağı ve bazı Serhat yörelerinden katledilme korkusuyla kaçan Kürtlerin de katılımıyla, Zilan’da 20 bin insanın katlinden bahsedebiliriz” diyor.
Sağ kurtulanlar anlatıyor
Ulugana, belgesel için dokümantasyon çalışmalarına 2011 sonbaharında Wan’da başlamış. Ancak Wan depremi nedeniyle ertelemek zorunda kalmış. Depremden sonra Zilan’ın bir köyünde öğretmenlik yapmaya başlayınca belgesel film için de kolları sıvamış: “Öncelikle nerede çekim yapılacak, katliam vadilerinin tespiti, yaşayan tanıklar vb. Sonra çekimlere başladık. Newala Fedi, Newala Qerexaci, Ada Xeybi gibi katliam vadilerinde çekimler yaptık. Katliamdan sağ kurtulan ondan fazla tanıkla konuştuk. Bu tanıklardan Tahir Nas, Hacı Mirze Akmaz, Cemil Tonguç, Mehmet Taş hala yaşıyor. Nas’ın anlattıkları ağır şeylerdi. Kurgu aşamasında düşündüm, madem katliamı anlatıyorum, bel kemiği Tahir Nas’ın anlattıkları olmalı.
Sürgünlüğün asimilasyonu
Belgeselde sadece katliamın tanıkları değil mağdurları, sürgünleri de konuşuyor. Zilan sürgünlerinin izi Burdur’a, Çanakkale’ye, Manisa’ya, Antalya’da Zilan köyüne uzanıyor. Ve işte bu çekimler sırasında en az katliam kadar acı veren bir gerçekle daha karşılaşıyor Ulugana: sürgünlüğün asimilasyonuyla...
Direnişçi Reşo’nun torunları
“Bin bir türlü zahmetle Zilan’daki çekimleri bitirip, sürgünleri çekmek için Batı yollarına düştük. Antalya’da Zilan adlı bir köyün sakinlerini çektik. Sonra Burdur’un Bucak ilçesine, ardından ailemin sürgün yeri olan Aydın Didim’e bağlı Akbük’e gittik. Akbük artık bir köy değildi. Kürtleri de artık kalmamıştı gibi... Sonra Manisa’nın Akhisar ilçesinin Beyova köyüne gittik. Burada da ünlü direnişçi Reşo’nun torunları sürgündü. Onları da çektikten sonra Çanakkale’nin Ezine ilçesinin Mahmudiye beldesine gittik. Sürgün çekimleri çok hüzünlü geçiyordu. Bizi gördüklerine çok sevindiler. Akbük’de Şöhret Şam adlı ninemiz dışında hepsi Kürtçe’yi unutmuşlardı. Şam da yarı Türkçe yarı Kürtçe bir dil konuşuyordu.”
Unutturulmaya çalışılıyor
Böyle bir katliam olmasına rağmen ‘şimdiye kadar neden üzerinde ciddi bir çalışma yapılmamış’ sorumuzun yanıtı, ‘unutturulmaya çalışılmış bir vahşet’ oluyor. Bu belgesel 1930 yılında çaresiz bir şekilde ölüme giden Kürtlerin belgeselidir. Dünya kamuoyunun görmediği, göz yumduğu bir vahşettir. Türk faşizminin sivil ölümleri ‘kahramanlık’ olarak lanse ettiği bir kıyımdır. Ulugana, belgeselde emeği geçenlere de teşekkür ederek sözlerini şöyle tamamlıyor: Bu belgesel bir nebze de olsa Zilan Katliamı’na ışık tutmaya çalışıyor. Umarım bir gün Zilan Katliamı ciddi bir şekilde sorgulanır.
Nilay EGELİ
Özgür Gündem Gazetesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder