Ağrı; TDK sözlüğüne göre: Vücudun herhangi bir yerinden gelen hoşa gitmeyen sağlıksızlık duygusu, ağrıma, sızlama, sızı, sancı, yel, acı, elem, ıstırap, veca. Bir şehire ad olan kelimenin içeriği bu hoş manalarla dolup taşmakta, bende şanlı, kahraman ya da gazi gibi bir ön tanımlamaya ihtiyaç duymadan arabesk bir varoluş şarkısına itmektedir. Yine Ağrı’lardayım, Ağrı’yor yüreğim, Ağrı’dı saçlarım.
İttihat Terakkiden miras Cumhuriyet mizahının şehrime verdiği bu isim artık yaygınlaşmış, hayatın her sokağına kazığını ve tabelasını çakmıştır. Düşünsenize dünyanın tek Ağrı Üniversitesi benim şehrimdedir. Ayrıca hastanesi, hapishanesi, derneği, kurtarma ekibi bile var. Ağrı Kurtarma Ekibi. Teşekkür etmekten başka çarem yok sanırsam. Ama aklımı kurcalayan birkaç geçmiş anektod, dur yolcu diyor! Ağrı dediğin bu şehri geçme tanı! Düşün bu şehrin geçmişinde yatan isimleri.
Yıl 1919. Doğu’nun doğusunda küçücük bir Ermeni kasabası var, yanıbaşında ise bir Müslüman köyü. KARAKİLİSE ve Şorbulak. Kazım Karabekir’in isteği doğrultusunda Harbiye Nezareti’ne yazı yazılır. İsmi değiştirile! Nasıl olsa artık Ermeni de kalmamıştır. İçinde kiliseye geçen bir şehre artık gerek yoktur, ama karalığına ihtiyaç devam etmektedir. Nur topu gibi bir isim bulunmuştur. KARAKÖSE.
Bu arada farklı gelişmelerde yaşanmıyor değildir. Daha doğuda Bayazıt (Doğubayazıt) vilayetinde, Türkiye’nin en büyük dağının eteğinde bir isyan patlak vermiştir. 1926 yıllından yaşanan bu isyandan sonra vilayet merkezi Bayazıt’tan alınır, Karaköse’ye takdim edilir. Karaköse artık vilayet, Bayazıt ise ilçe olmuştur.
Dede Korkut’luluğa soyunan devlet bir an olsun boş durmak istemez. 1938 yıllında isim yine değişir. Artık şehrin ne karalığı kalmıştır, ne de köseliği. İsyanın etkisi var mıdır bilemem ama, Cumhuriyet artık karın ağrısı mı olarak görmüştür şehri, yoksa yürek Ağrısı mı yeni bir isim bulur. AĞRI. Devlete sormaya cesaret edememek de , devletin tevazu içeren cevapları kulağımıza çalınır.
1938′de sınırları içinde bulunan ve Türkiye’nin en yüksek dağı olan Ağrı Dağı’ndan ötürü “Karaköse” adı “Ağrı” olarak değiştirildi.
Ağrı’ya ismini veren Ağrı Dağı. Türkiye’nin en yüksek dağının bu dağ olduğunu öğrendiğimde ilkokuldaydım. Müthiş böbürlenmemi önüme katıp ninemin huzuruna çıkmıştım. “Tu dizani Ağrı Dağı çiyayé hemu mezine.” (Biliyor musun Ağrı Dağı en büyük dağdır) Ninemin “Ağrı Dağı çiye (nedir)” cevabı böbürlenmemi patlak top üzüntüsüne çevirmiş, ayakkabısını Murat Nehri’ne kaptırmış çocuk kimsesizliğine düşmüştüm. Bütün şehir Ağrı Dağı diye bir dağı tanımamakta direniyordu. Bir ben vardım, bir tahsilli çocuklar, bir de Cumhuriyet öğretmenleri. Biz Ağrı Dağı dedikçe onlar Gridax diyorlardı. Devlet “halk arasında kullanılan” bir deyimi icat etmiş, halkı devletten saymamaya çoktan başlamıştı zaten.
Sonradan öğrendiğime göre bu dağı herkes bir isimle çağırmıştı. Kimisi Ararat, kimisi Kuh – i Nuh, kimisi Cebel ül Haris. Bazıları da Masis demişti. Ama kimse Ağrı dememişti. Vay benim büyük çaresizliğim derken, devlet imdadıma yetişmişti. Bu dağın Argı, Han Argı, Argurı, Arkuru, Ark dağı, Argı dağı denildiğini, derken Selçukluların buraya yerleştikten sonra dağın birden eğrilip Eğri dağ olduğunu, bilahare böyle böyle derken Ağrı dağı adını aldığını emreylemişti.
İşte böylesi bir hikâyesi vardır Türkiye’nin en büyük köyü olan Ağrı’lı şehrimin. Zorla yaratılan bir dağdan, zoraki bir ilin yaratılma hikayesi.
Bugünlerde yerleşim yerlerine isim iadesinden dem vuruluyor ya, bırakalım bu isim iadesini de bakiyemizde kalan bu gülünçlükleri konuşalım biraz. Ağrısız kalma dileklerimle…
Çetin Çeto
kaynak:http://blog.radikal.com.tr/Sayfa/olmayan-dagin-sehri–agri–35150
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder