Sipki aşireti lideri Aptulmecit (Elmecît) Bey'in oğlu Halis Bey, 1889 Ağrı Tutak'da doğup, 24 Eylül 1977'de Tutak'da vefat eder. Seyid Aptulvahap ise, 1889'da Erciş'de doğup, 5 Kasım 1965'de Erciş'de vefat eder. Halis Bey üç dönem (9.10. ve 11. dönem) Ağrı Milletvekilliği, , Seyid Aptulvahap ise bir (11. dönem) dönem Van Milletvekilliği yapar.
Üç dönem DP (Demokrat Parti)'den Milletvekiliği yapan Halis Bey'e, 11. dönem de (1957) Van'dan Milletvekili seçilen Seyid Aptulvahap'da katılır (CHP). Halis Bey ile Seyid Aptulvahap'ın meclis'de ne tür diyalogları olmuş, Halis Bey, Seyid Aptulvahap'ı nasıl karşılamış, ortak çalışmaları olmuş mu, malesef bu konuda herhangi bir kaynak yok. Bu konuda herhangi bir bilgiye ulaşamadım ama mutlaka ortak çalışmaları olduğunu tahmin ediyorum.
Halis Bey 1927'de yakalanıp sürgün edilmek üzere, Ağrı'dan Trabzon'a gönderilir. Ağrı yakınlarındaki Xanadelêl köyünde askerlerden kurtulan Halis Bey, Ağrı isyanına katılır. Direniş boyunca büyük kahramanlıklara imza atan Halis Bey, Türk arşivlerinde kendisinden çokça bahs ettirir.
Halis Bey, 1928 yılında Türkiye Cumhuriyeti hükûmeti ile yapılan barış görüşmesine Ağrı Cumhuriyeti'nin delegesi olarak katılır. Diğer delegelerden bazıları da Têmûrê Şemkî, Biroyê Hesikê Têlî ve Ferzende Beg gibi Fedai Desteleri liderleriydiler.
Ağrı Direnişi lideri İhsan Nuri Paşa, Halis Bey'den övgü ile söz eder:
"Güçlü görünmemiz ve Tecil Kanunu’nun etkili olmasının engellenmesi için Halis Bey ve Ferzende Bey görevlendirildi. Bunlar bir kaç süvari ve savaşçı ile devletin denetimindeki çeşitli bölgelerde yollan kapatmak, ulaşımı durdurmak, telefon ve telgraf hatlarını kesmek vb. görevlerini yerine getireceklerdi."(1)
İhsan Nuri Paşa, anılarının başka bir yerinde ise, Halis Bey'den şu şekilde bahs eder:
"Halis Bey'in gurubu 300 kişilik Türk askeri birliğini, silahlarıyla birlikte teslim almıştı." (2)
Halis Bey, Hesenanlı Ferzende Bey, Edoyê Azîzî ve Elo Beşo gibi gerilla liderleri, gurupları ile birlikte Erzurum, Kars, Van, Bitlis ve Muş gibi bölgelere gidip, çeşitli eylemlerde bulunurdular. Bu guruplara, 'Fedai Desteleri' denilirdi:
"Ağrı’dan çıkıp uzaklara, " Türkiye Kürdistan’ın " içlerine doğru giden destelerin halk ile çok sıcak ilişkileri vardı. Halk onların ihtiyaçlarını karşılıyordu. Yaralılar, köylerde saklanıyor ve tedavi ediliyorlardı.
Bu destelerden biri de Adilcevaz bölgesindeki Süphan dağına gitmişti. Burada sürülerini otlatan tüccarlara rastlamışlar. Bu tüccarlar Kürdistan’dan aldıkları hayvanları Suriye’ye satıyorlardı. Tüccarlar, fedai destesine, yemeleri için bir tek koyun bile vermemişler. Bunun üzerine Tüccarları cezalandırmak için Ferzende Bey, Halis Bey ve Edoyê Azizi desteleri Süphan dağına gönderildi. Bu desteler, tüccarların ellerindeki üç binden fazla hayvanı, Ağrı’ya getirmek üzere el koydular. Yolda Türk askerleri her ne kadar bunu engellemek istediyseler de başaramadılar. Böylece bu desteler, görevlerini başarı ile yerine getirerek, sürüleri Ağrı’ya kadar getirdiler."(3)
Ağrı Direnişi'nden sonra Türkiye ve İran arasında gerilla taktiği ile eylemlerini sürdüren Halis Bey, 1932 yılında Ağrı Tutak'ın bir köyünde çıkan bir çatışmada yakalandı. 1934 yılında çıkan bir afla hapisten çıkan Halis Bey, Melle Mustafa Barzani ile ilişkiye geçti. Birkaç defa Melle Mustafa'yı Ağrı'ya getiren Halis Bey, Irak ile savaş halinde olan Melle Mustafa'ya maddi ve manevi anlamda her türlü yardımlarda bulundu:
"Halis Bey, Irak'tan ayrılmak zorunda kalan Melle Mustafa'yı Ağrı'ya getirip, Eleşkirt'in bir köyünde misafir etmişti. Halis Bey'in o köydeki bir adamı, Melle Mustafa'nın köyde bulunduğu süre boyunca onunla çok ilgilenmiş, hiç bir hizmette kusur etmemişti. Melle Mustafa, Ağrı'dan gideceği zaman, o adama "dile benden ne dilersen" demişti. Bunun üzerine adam, "atını istiyorum" demişti. Melle Mustafa bu talebe çok kızıp, "Sen ne biçim Kürtsün? bilmezmisin bir Kürdün atı ve silahı istenmez." demişti. Atı çok güzeldi, öyle bir at belki bu Serhad'ta yoktu."(4)
Halis Bey, Milletvekili olur ama baskı ve tutuklamalardan asla kurtulmaz. 27 Mayıs Darbesi'nden sonra tutuklanarak Yassıada'ya sürülür ve yargılanır. Türkçesi çok az olduğu için duruşmalarda Kürtçe/Türkçe karışımı ifade verdi. Anayasa'yı tağyir ve ihlâl ettikleri ve ayaklar altına aldıklarına dair suçlamalarına karşın Vallahi hâkim bey Anayasa'nın ayaklarımızın altında olduğunu bilseydim hiç çiğner miydim ? diye yanıtladı. Yassıada Yüksek Adalet Divanı'nca Anayasayı çiğnediği gerekçesiyle 10 yıl ağır hapis cezasına çarptırıldı. Yassıada ve Kayseri hapishanesinde kaldığı dönemin koğuş arkadaşı Abdülmelik Fırat, Fırat Mahzun Akar adlı anılarında Halis Öztürk'ün çok zeki ve espirili bir kişiliğe sahip olduğu yazmaktadır. Yassıada'nın canlı tanıklarından Samet Ağaoğlu, Marmara'da Bir Ada adlı eserinde Halis Öztürk'ün başkanın küçültücü bütün sorularını şivesi kadar tatlı espirileri ile karşıladığını yazmaktadır.
Seyid Abtulvahap ise, Ağrı Direnişi'nde Erciş bölgesindeki liderlerden biridir. Ağrı Kürt Cumhuriyeti'nin Dahiliye Nazırı'dır (5). Erciş Baskını ve çevredeki birkaç baskına katılır.
Seyid Aptulvahap'ın amca çocukları, Seyid Resul ve Seyid Aptulkadir, direnişde hayatlarını kaybederler. Seyid Resul ve Biroyê Hesikê Telî'nin oğlu Dawo (Davut), 1931-32 yıllarına kadar Türkiye ve İran sınırın da direnirler. Seyid Resul, bir bölüğün top atışları sonucu, paramparça edilerek öldürülür. Ağrı Direnişi'ni bastırmada görev almış Zühtü Güven, anıların da olaydan şöyle bahs eder:
"Hemen hepsi parça parça imha edildi. Seyit Resul, Beyazıt istikametinde kendisine bir yol açmağa muvaffak oldu, Beyazıt şimalindeki Ralos taşına kadar bir jandarma müfrezesi kovaladı ve bunu Beyazıt istasyonundan gören süvari alay komutanı Rıza Bey, bir süvari bölüğü ile önüne inerek Seyit Resul da orada dört arkadaşıyla imha olundu. Gönül isterdi ki, Seyid Resul, bir bölüğün top ateşiyle değil, esir edilerek, kanına girdiği insanların yavruları, anaları ve eşlerinin gözü önünde aşılmalı idi. Asi, binbaşı Rıza Bey’in ani tehevvürü (öfkelenmesi) ve sabırsızlığı yüzünden ucuz bir ölümle kurtuldu."(6)
Burada paramparça edilen Seyid Resul'un kafası kesilip, Iğdır Taşburun Kafa Kesme Taburu'nun kapısına asılır ve günlerce burada asılı bırakılır. Amaç, halkı korkutup, sindirmek.
Herşeye rağmen, Ağrı Kürt tarihinin çok büyük bir direnişiydi. Bayrağı, marşı, düzenli ordusu, mahkemesi, çıkarttığı dergi (Gaziye Welat) ve gazete (Agirî Gazetesi), vergi sistemi, telsiz, telefon sistemi ile tam bir devletti. Hepsinin ruhu şad olsun.
KAYNAKLAR:
1: İhsan Nuri Paşa, Ağrı Dağı İsyanı, Sayfa, 35
2: İhsan Nuri Paşa, Ağrı Dağı İsyanı, Sayfa, 35
3: İhsan Nuri Paşa, Ağrı Dağı İsyanı, Sayfa, 38,39
4: 2013 yılında Nizamettin Kızıldağ ile Ağrı'da yaptığım röportajdan. Kızıltuğ, bu yıl (2014) Ağrı'da vefat etti.
5: Rohat Alakom, Bir Türk Subayının Ağrı İsyanı Anıları, Sayfa, 61
6: Rohat Alakom, Bir Türk Subayının Ağrı İsyanı Anıları, Sayfa,130, 131
Nihat Öner / 10.12.2014
İletişim: rewan004@hotmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder