Bu yıl 27 Mayıs 1960 Darbesinin elliüçüncü yıldönümü. Her yıldönümünde darbenin amaç ve sonuçları üzerinde uzun uzadıya tartışılır. Son yıllarda resmi devlet politakalarının giderek sorgulandığına ve kemalist devlet ideolojisinin ciddi bir şekilde köşeye sıkıştırıldığına da tanık oluyoruz. Ama darbenin yapılmasında ‘‘Kürt halkının özgürlük mücadelesi ’’ve ondan duyulan korkunun asıl nedenlerinden birisi olduğu gerçeği yeterince açıklanmış değil. Tıpkı daha sonra ki 1971 ve 1980 cuntalarında olduğu gibi...
27 Mayıs 1960 Darbesinin bu yıldönümünde, darbenin mağdurlarından Ağrı milletvekili Halis Be`yi (Öztürk) ve zulüm görmüş bütün kürt şahsiyetlerini saygıyla yad etmek için, o günlere ait bazı olayları ve anı notlarını paylaşmak istiyorum.
Ama önce konuyla ilgili bir anımı anlatayım: Bir kürt olarak ben bu askeri zorbalığın mağduru olduğumda dört veya dört buçuk yaşında idim. Köyümüze siyah renkli kocaman makinelerle gelen bazı adamlar, anlamadığım bir dilde bağırarak konuşuyorlardı. Ellerinde silahlar vardı. Kimdi bunlar? Ne istiyordular bizden? Neden bizleri korku ve dehşet içinde bırakarak, o an köyde bulunan amcamı ve diğer bütün erkekleri tekme tokat makinelere bindirip götürdüler? Kadınlar hem ağlıyor, hemde küfür ediyordu bu ‘’eskerê romê” denen adamlara. O günden beri askere ve askeri cemselere hep antipatiyle bakarım.
İlk okula başladıktan sonra o askerlerin dilini öğrenmeye başladık. Tatil zamanlarında köye geldiğimizde, okulda öğrendiğimiz bir kaç türkçe kelimeyi kullandığımız an büyüklerimizden hemen tepki görüyorduk. ‘’Rom’un dilini konuşmayın evde, sadece okulda konuşun’’ diyorlardı. Bütün bunların nedenini yıllar geçtikçe daha iyi anlıyorduk. Orta okul - lise çağına geldiğimizde, yaşadığımız bu durumun tipik bir ‘’sömürge –sömürgeci’’ ilişkisi oduğunu kavradık. Tarihimizi öğrenme çabasına girdik. Meğer bu zulüm yeni değilmiş!
Çok partili sisteme geçiş, Kürtlerde iyimserlik
30 yıla yakın süre boyunca devletin tek hakimi olan CHP’nin yaptığı zülmün artık son bulması veya hafiflemesi umuduyla kürtlerin büyük bir bölümü çok partili sisteme geçiş meselesine sıcak baktılar ve desteklediler. Halis Bey de öyle düşündüğü için DP’ye katılarak üç dönem (10 yıl) Ağrı’dan milletvekili olarak seçilir ve böylece tekrar aktif siyasete katılır.
Qazi Muhammed’e kutlama mesajı
Halis Bey’in Ağrı Dağı Direnişinden sonra idam edilmeyişine hayıflanan Milli Şef İsmet İnönü , onun siyasete girmesinden rahatsızdır. Daha DP’nin ilk kuruluş döneminde CHP ve subaylar Halis Bey’i siyasetten uzak tutmaya çalışırlar. Mehabad Kürt Cumhuriyeti Başkanı Qazi Muhammed’e kutlama mesajı göndermiş suçlamasıyla 1946 da tutuklanır. Günlerce sorguya alınır, her sorulduğunda ‘Hayır göndermedim, siz bana iftira atıyorsunuz! Ama keşke gönderebilseydim. Bu benim için bir şeref vesilesi olurdu. ‘’ diyerek direniyor.
Buna benzer bildiğim daha birçok zorbalık örneği vardır (Bizat Halis Bey’in kendisinden ve bugün hayatta olan büyük oğlundan dinlediklerimi burada yazıyı uzatmamak için anlatmıyorum. Belki ilerde bir kitap çalışmasında, bunları ve Yassıada ile Kayseri Cezaevinde kalmış DP’li milletvekillerin anı kitaplarından, Halis Bey’le ilgili olan anıları derleyip yayınlarım).
‘’Bizi Hasolar Memolar mı yönetecek’’
Demokrat Parti iktidara gelince ‘’Bizi Hasolar Memolar mı yönetecek’’ diyen CHP ve asker-sivil burokrasinin etrafına kümelenen şehirli zümre ‘’demokrasinin nimetlerinden kürtler yararlanır, cumhuriyetimizin geleceği tehlike altına girer’’ propagandasını ağızlarına pelesenk yapmışlardı. İsmet İnönü’nün damadı tarafından çıkarılan ‘’AKIS’’ dergisi ve diğer bazı kemalist yayınlar Halis Öztürk’ün aleyhinde yazılar, karikatürler yayınlıyordu. Haso Memo diye kast ettikleri Halis Bey, Şeyh Selahaddin İnan, Abdulmelik Fırat, Diyarbakır milletvekilli Mustafa Ekinci ve diğer bazı kürt asıllı milletvekilleri idi. Bazı CHP’liler bunların kürtlük davasını meclise taşımak için geldiklerini iddia ediyorlardı. Onlara göre o davanın (kürtçülük) teorisyeni Diyarbakır milletvekili Mustafa Ekinci, militanı ise Ağrı milletvekili Halis Öztürk’tü... Mustafa Ekinci öldükten sonra (1958) Halis Öztürk yanlız kalmış emelinden vaz geçmişti...
Pekçok konuda olduğu gibi bu konuda da CHP yalan söylüyordu. Çünkü o da birçok kürt şeyh ve ağalarını oy deposu olarak görüyor ve Kemalist Cumhuriyetin ‘yeminli dostları’ olarak onlara yatırım yapıyordu. Bunların bir kesimi Şeyh Sait, Ağrı ve Dersim hareketlerinde öncü konumundaki ailelerdi. CHP’nin onlarla olan dostluğu onlarca yıl sürdü ve hala yer yer devam ettiği biliniyor.
Tutak’ın köylerinde silahlar toplanıyor
1959"da bölgede yeni bir isyan hazırlığı var şüphesi (veya bahanesi?) ile Tutak’ın köylerinde silah araması yapılıyor. Bu geniş operasyondan amaç, önleyici bir tedbir olarak Kürtlere gözdağı vermekti. Çok az sayıda tüfek ve tabanca ele geçirildiği halde, silahların sayısı çok abartılarak açıklanıyor ve böylece tehlikenin ‘varlığına’ işaret ediliyordu. 2008 de Ecevitin gizli arşivinden çıkarılıp kamoyu ile paylaşılan Cemal Gürsel’in ‘’1961 Kürt raporu’’ kürt sorunundan duyulan korku ve endişenin ne kadar futursuzca abartıltığını bir kez daha ortaya koyuyordu. Halis Bey’in Barzani’ye yardım gönderdiği için yargılanması isteniyordu.
49’lar olayını anlatan bazı aydınlarımız, tutukluların serbest bırakılmasına yardım etmesini istemek için Halis Bey’e gittiklerini, ama onun bu işe yanaşmak istemediğini yazdılar, oysa devletin gözü zaten sürekli üstündeydi Halis Bey’in. Buna yanaşmamasının haklı gerekçesinden nedense bahs etmiyorlar, hatta avukat tutabilmek için para toplama görevini üstlenen dört kişilik komiteden bir kişinin Halis Bey’in Ankara Hukuk Üniverstisinde okuyan oğlu Salih Öztürk olduğundan da behs etmiyorlar... (Sadece bu komitenin içinde yer alan Şerefettin Elçi bir röportajında bundan bahs etmiştir).
Cemal Gürsel’in kürt raporu ve darbe sonrası
Askerler 27 Mayıs’ ta Kürt sorununa ittihatçılar gibi ‘hicret çözümü’’ öneriyordu. Kürdistan demografisini kürtlük aleyhine çevirmek, asimilasyonu hızlandırmak ve bunun için özellikle kürt kadınını türkleştirmek; zor kullanarak Kürtlerle Lazların yerlerini değiştirmek, 2500 kürt ileri gelenini idam etmek, önerilen belli başlı tedbirlerdi! Hasta ve barbar bir zihniyete sahip olanların takipçileri günümüzde de var. ‘’Ergenekoncular ‘’ gibi!
27 Mayıs darbesinin arifesinde ortaya çıkan 49’lar davası, Sivas Toplama Kampı ve ileri gelen 55 kürd’ün sürgüne gönderilmesi, bütün bunlar, birbirine yakın zaman kesitlerinde cereyan etmiş, içiçe geçmiş olaylardır. Bunlar kürt aydınları tarafından kısmen irdelenmiş ve analiz edilmiş olmakla beraber, henüz tamamiyle bir tarih bilinci olarak toplumun hafızasında gerekli yerini almış sayılmazlar.
Sivas Kampından batı Anadoluya sürgün edilen 55 kişiden 11 kişi Ağrı’dandı. Halis Bey’in bir kardeşi, bir amcazadesi ve damadı olan bir yeğeni ile birlikte kendisine öteden beri bağlı, yakın dostlarıydı. Tahmin edebileceğimiz gibi, bunların dışında pekçok şeyh ve ağa vardı Ağrı yöresinde, ama acaba neden sadece Yassiadada tutuklu olan Halis Öztürk’ün akrabaları ve yakın dostları?.. Kanımca bu sorunun arkasında yatan neden devletin Halis Öztürk’e ve ailesine her zaman potansiyel düşman gözüyle bakmış olmasıdır.
Celal Bayar’la Halis Bey arasında geçen diyaloglardan
Bir buçuk yıl Yassıada tutuklu kalan Halis Bey’e, 10 yıl müdetle ağır hapis cezası verildi ve ömürboyu amme hizmetlerinden men edildi. Kayseri hapishanesine konuldu. Burada Celal Bayarla sık sık bir arada oldular ve aralarında geçen birçok ilginç diyaloglara tanıklık edenlerden biri olan rahmetli Abdulmelik Fırat, anı kıtabında bu diyaloglardan birini şöyle anlatıyor: Bayar’a hitaben de: ‘’Dört sene seninle hapishanede yattım; bir dört sene de İsmet İnönüyle yatsaydım gözüm arkada kalmazdı. Hiç olmazsa bizi ezenlerin bir kısmı bizimle bu zulümleri beraber yaşasalar belki akılları başlarına gelir, zulüm etmenin ne kadar kötü olduğunu ancak anlarlar’’demişti.
Başka bir sohbette de Bayar kendisine sorar: ‘’Halis Bey, her zaman dikkatimi çekıyordu, her gelişimde herkes önümden ayağa kalkıyordu, bir tek sen kalkmıyordun. Neden? Korkmuyormuydun?’’ Oda şu cevabı veriyor: ‘’Sen başbakan iken Seyit Rıza’yı idam eden kişisin. Önünde ayağa kalkmak kanıma dokunuyordu da ondan... Hayır korkmuyordum. İtiraz edip üzerime adam gönderseydin, onlar bana dokununcaya kadar senin işini hal ederdim. Sen de bunun farkında olduğun için sorun yapmadın‘’ der.
Halis Öztürk’e tavassut ve Bakan Dr. Yusuf Azizoğlu’nun istifaya zorlanması
1963 yılında Kayseri hapishanesinde yatan bütün tutukluların kendi il sınırları dahilinde ailelerine yakın hapishanelere nakil edilmesi kararlaştırılıyor. Sadece Halis Öztürk’ün bu haktan yararlanmasına musade edilmiyor. Bunun üzerine Halis Bey, Dr. Yusuf Azizoğlu’ya konuyla ilgilenmesi için haber gönderiyor. Sağlık bakanı sıfatıyla Azizoğlu Ağrı Valisini telefonla arıyor ve bu konuyu kendisiyle konuşuyor. Vali durumu ortak kabinenin İnönü’cü içişleri bakanı Hıvzı Oğuz Bekata’ya şikayet ediyor. Yusuf Azizoğlu kürtçülük yapmakla suçlanıyor. Delili ise bir doğu (kürt) derneğine parasal yardım yapması ve Halis Öztürke tavassut etmesi. Konu iki gün mecliste tartışıldıktan sonra her iki bakanın da istifasıyla sonuçlanıyor. İçişleri bakanının istafa etmek zorunda kalması, bugüne kadar yazılıp çizilmemiş ilginç bir nedene dayanıyor: Halis Bey’den dolayı eski DP bakanlarından Samet Ağaoğlu, Bekata’nın annesinin bir randevu kadını olduğuna dair bilgileri belgeleleriyle birlikte Yusuf Azizoğluna iletmesidir.
Yassıada ve Kayseri Hapishanelerinden diğer bazı anılar:
Şimdiye kadar Yassıada ve Kayseri günlerini anlatan pekçok anı kitabı yayınlanmış ve yayınlanıyor. Kürtlerden, anılarını kitaplaştıran rahmetli Abdulmelik Fırat ve rahmetli Muş milletvekili Gıyasettin Emre dışında kimseye rastlamadım. Halis Bey’ın çok renkli, serüvenlerle dolu anıları ise parça parça olarak daha çok türk asıllı yazar-edebıyatçıların anı kitaplarında yer alıyor. Bunlardan birkaçını aşağıda okuyuculara sunuyorum.
***
YASSIADA TOPLAMA KAMPI"NDAN İBRET SAHNELERİ
İsmail Küçükkilinc
Ağrı Milletvekili Halis Öztürk ile Fikri Karanis arasında Yassıada’da havalandırma esnasında geçen konuşma tam bir ibret numunesi: “ Bir ara gözüm, alanın ortasında, iki üç metre yükseklikteki kayanın ötesine berisine tünemiş sekiz on kişiye ilişti. Yaklaşınca bunların tamamının Kürt kökenli milletvekilleri olduğunu fark ettim. Ağrı milletvekili şöhretli Halis Öztürk iri cüssesi ile kayanın neredeyse büyük kısmını kaplamıştı. Bu arkadaşlar, yüzleri asık, düşünceli, benzetilmek istenirse, kapalı bir yere tıkılmış, doğadaki dekoruna da uygun bir kayalık üzerindeki alıcı kuşlara benziyorlardı. Tabii kanatları tüyleri yolunmuş olarak. Halis Öztürk’e takıldım: ‘Kürdoğlu; galiba burayı Ağrı’nın tepeleri sandın. Bıraksalar uçacaksın memlekete doğru’. Halis’in cevabı düşündürücü ve esprili idi: ‘Gülersin Lazoğli. Beni aylarca bir İsmet Paşa hökümatı, ordusu ile dağlardan sökememiştir. Meğer ben Menderes hökümatından guvvetli imişim o zaman. Biz Bayar’ı, Menderes’i bir hökumat bilip arkalarına düştük. İki saatte teslim bayrağını çektiler. Ona yanarım..’” (Fikri Karanis, Koltuk Değnekli Demokrasi ve 27 Mayıs Darbesi s.399-400).
****
Samet Ağaoğlu’nun ‘’Yassıada, Kayseri ve Topbaşı Cezaevi Günlükleri’’ kıtabından:
07.09.1961 Perşembe
Arkadaşlar aralarında Şeyh Selahattin’le [İnan] Ağrı Mebusu Halis [Öztürk] derin düşünceler içinde. Selahattin Halis’in ruhunu karartıp duruyor, ‘’Bizi bir kere yakaladılar. Artık bırakmazlar’’ diyor. Halis’in derdi biraz başka. On altı arkadaşı ile iki taburu yarıp geçtiğini hatırlıyarak bugünkü aczine lanet okuyor!
***
Kocaeligazetesi
8.02.2012
Cazim Gürbüz - Siyasal Gülmeceler
Şark’ta kim şekavet yapacak?
Babamın halasının oğlu Ekrem Ocaklı, Demokrat Parti’den Gümüşhane milletvekilliği yapmıştı 1954-1957 döneminde. 1969 yılında üniversite öğrencisiyken kendisini ziyaret etmiştim, o ziyarette anlatmıştı Ağrı Milletvekili Halis Öztürk’ün dediklerini.
Halis Öztürk, ya da yöresindeki adıyla “Sipkanlı Halis Bey”, 1930 Ağrı isyanının dört elebaşından biri. Yargılanıyor, bir süre hapis yatıyor, sonra af çıkıyor, serbest kalıyor. DP döneminde de milletvekili oluyor üç dönem. Halis Öztürk’le Ekrem amcam yan yana oturuyorlarmış mecliste, kürsüye hiç çıkmayan, Türkçesi de kıt olan güneydoğulu bir milletvekili söz almış birdenbire. Halis Öztürk şaşırmış: “Ola, bu herif ne diyecek?” diye merak ediyormuş. O milletvekili başlamış konuşmaya, diyormuş ki “Şark’ta şekavet hadiseleri (yani doğuda eşkıyalık) oluyor, hökumat uyuyor mi?”. Halis Bey kahkahalarla gülmeye başlamış, yerinden seslenmiş: “Ola oğlum geç yerine, otur otur, yahu şarkta kim şekavet yapacak, sen de buradasın, ben de buradayım!”
DengêKurdistan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder