14 Temmuz 2014 Pazartesi

Kökleri Ağrı'dan Ayrılmış Bir Kürt Yıldızı: Tara Mamedova

AX isimli ilk albümünü çıkaran Kürt şarkıcı Tara Mamedova ile Doğubayazıt'tan Kırgızistan'a, oradan da Rusya'daki ücra bir köye uzanan göç hikayesini ve kadın gözünden aşkı, caz ve pop sound'larıyla harmanladığı albümü üzerine keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.


'Kürtçenin müzisyenlere müzisyenlerin Kürtçeye ihtiyacı var'

Biz sizi bir Kürt şarkıcı olarak tanıyoruz; fakat Kürt kimliğinizin yanı sıra bir de göç hikayeniz var. Okuyuculara da hikayenizden bahseder misiniz? 

1983’de Kırgızistan Orta Asya’da doğdum. Ailem 100 yıl önce Ağrı Doğubayazıt’tan Ermenistan’a oradan da Orta Asya’ya göç etmiş, 1993’de ise Sovyetler Birliği’nin yıkımı ile Rusya’daki ufacık bir köye göç etmek zorunda kaldık. Bizim dışımızda herkesin gidebileceği bir yer varken, biz Kürtlerin gidebileceği bir ülke yoktu. Bu yüzden de en çok acı çeken halk yine biz olduk. Trenlerle Rusya’ya geldiğimizde Ruslar da Kürtleri ülkelerinde istemiyorlardı. Okumuş ve aydın Kürtler dışlanmışlığa karşı isyan başlattılar. En sonunda Rusya, Kürtlere yaşayabilecekleri bir yer vermek zorunda kaldı. Köy bile denemeyecek kadar küçük, kışın ulaşımı çok zor olan bir yere gönderildik. Kırgızistan’dayken üniversiteye giden, doktor ve mühendis Kürtler Rusya’daki küçük ve gelişmemiş köylerde hayvancılıkla geçinmek zorunda kaldılar. Kürtler için en büyük problem aslında yaşadıkları coğrafyanın değişmesiydi. Dağlardan, ovalardan, yeşillikten kopmak zorunda kaldılar. Ben Kırgızistan’dayken müzik okuluna gidiyordum, piyano dersi alıyordum. Oraya gidince bunlardan mahrum kaldım. Rusya’daki bu köylere taşındıktan sonra aylarca makarna yemek zorunda kaldık. Çok zor zamanlar geçirdik. Annem göz yaşlarını saklardı. Annem öğretmendir. Kırgızistan’da aldığımız eğitimle Rusya’daki farklıydı. Annem, okuldan geri kalmamamız için beni ve kardeşlerimi evde eğitirdi. Abilerim benden çok büyüktür. Onlar Kırgızistan’dayken Üniversiteye gidiyorlardı, Rusya’da eğitim hayatları sona erdi ve aileyi geçindirmek için çalışmaya başladılar. Annem, köyde öğretmen oldu, çok sıcak kanlı olduğu için Ruslar onu çok sevdiler. Bizim de bu sayede yavaş yavaş durumumuz düzelmeye başladı.

Müzik ilginiz nasıl başladı? 

Ben 12 yaşındayken Moskova’da Kürt Kültür Sanat Okulu açılmıştı, annemin yönlendirmesiyle oraya gitmeye başladım. Hem kendi kültürümü tanımam hem de sanat öğrenmem için bu okulun bana çok katkısı oldu. Özel okula gidecek paramız yoktu. Annem benim mesleğim ve eğitimim için benden ayrı kalmayı kabul etti ve çok uzun süre birbirimizden ayrı kalmak zorunda kaldık. Hem sanat okulunda okudum ve müzik, dans, tiyatro eğitimi aldım; hem de kendi normal okuluma devam ettim. Aslında sanat okulunda eğitimime tiyatro ile başladım. Tiyatro hocam bana hem şarkı söyleyebileceğim hem de dans edebileceğim bir rol vermişti. O sesimi keşfetmişti. Ben zaten şarkı söylemeyi, oyunculuktan daha çok seviyordum. Çocukken de hep kendi kendime şarkı söylerdim. Böylelikle müzik alanına yönelmiş oldum.

Bu kadar zor hayat koşullarında yetişmenize rağmen; tiyatro, müzik gibi alanlara yönelmenizi nasıl açıklarsınız? 

Çocukken çok şey yaşadım, bunun benim tiyatro ve müzik alanlarında daha başarılı olmamda etkili olduğunu düşünüyorum. Çocukken yaşadığım sıkıntıların beni daya duygusal ve duyarlı yaptığına bunu da müziğime bu sayede daha iyi aktarabildiğime inanıyorum. Ailemden ayrıydım, ekonomik durumumuz iyi değildi, başarılı olmak zorundaydım. Annem hep eskiden bir ülkemiz olduğunu ama oradan ayrılmak zorunda kaldığımızı anlatırdı. Rusya’da okurken coğrafya hocamın yaptığı şey beni çok yaralamıştı. Tahtaya çıkıp Kürdistan’ı harita üzerinde göstermemi istemişti, sınıf arkadaşlarım ülkemiz olmadığı için benimle dalga geçmişlerdi. Bunu hiçbir zaman unutmam. Hocalarım tarafından hep yetenekli bulundum ve bu her şeye rağmen bu bana hep güç verdi.

Kürtçe sözlerle caz, blues ve klasik müziği birleştiren ilk Kürt şarkıcı siz misiniz? 

Hayır, ilk değilim. Yine de yeni bir şey yaptığıma inanıyorum. Kürt müziğinde daha önce böyle şeyler denendi. Ben kendi müziğimi caz ya da blues olarak tanımlayamam. Daha çok etnik modern pop yaptığımı düşünüyorum. İki yıl önce İstanbul ’a underground müziğini tanımaya gelmiştim. Buradaki sokak müzisyenleriyle orta doğu müziğini öğrendim. Bundan önce hep klasik Kürt müziği ile ilgiliydim. Türkiye ’de Türk ve Laz müziğini tanıma imkanı buldum. Sonra Paris’e gittim ve orada caz ve blues müzisyenleri ile tanışma fırsatı elde ettim.

Paris’e gitmenizin sebebi nedir? 

21 yaşında Moskova’da yaşıyorken müzik eğitimim için Paris’e gitmeye karar verdim. Ben hayatım boyunca hep yenilik arayışı içinde oldum, yeni kültürler tanımayı severim. Paris’te ilk başta çok zorlandım, Fransızca bilmiyordum ve yapayalnızdım. Fransızca öğrenebilmek için her türlü işi yaptım. Dilimi geliştirince daha çok para kazanabildim. Bu sayede yalnızca müzik üzerine yoğunlaşma fırsatı yakalamış oldum. Müzik alanında pek çok ödül kazandım. Paris’te tamamen Fransız çevresindeydim. Yeterince geliştiğime inanınca ülkeme, dilime özlem duymaya başladım, insanlarımı görmek istedim; çünkü aslında her zaman ülkeme, dilime çok bağlıydım.

Caz, blues ve klasik müziğe olan ilginiz nasıl başladı? 

Paris’te yaşıyorken her hafta bir caz dinletisine giderdim. Gidegele artık sahne alan gruplar da beni tanımaya başlamışlardı. Bir gün o gruplarından biri yanıma gelip beni tanımak istedi. Onlara kendimi tanlattım ve müzisyen olduğumu anlattım. Bana yardımcı olmaya karar verdiler ve onların grubunda solist olarak çalışmaya başladım. Onlar caz ve blues müzisyenleri olduğu için ben de bir süre sonra bu müzik türüne ilgi duymaya başladım. Onlardan çok şey öğrendim. Hiçbir zaman tam bir caz şarkıcısı olmadım; çünkü müziğime etnik ögeler katmaktan hoşlanıyordum. Yıllar içinde, farklı müzik türleri arasında sentez yapmaktan hoşlandığımı fark ettim.

Hayatınızın büyük bir bölümünü Rusya ve Fransa’da geçirmiş olmanıza rağmen, albümünüz yalnızca Kürtçe şarkılardan oluşuyor. Bunun sebebi nedir? 

Milliyetçilik yapmıyorum, her dilde şarkı söylemekten hoşlanıyorum; fakat bu ve bundan sonraki tüm albümlerim Kürtçe şarkılardan oluşacak; çünkü Kürtçenin bize ihtiyacı olduğu gibi bizim de Kürtçeye ihtiyacımız var. Benim kendimi ve hislerimi en iyi anlatabildiğim dil Kürtçe. Kürt halkının kendi dilinde müzik dinlemeye ihtiyacı var. Kendi dilimle tanınmak istiyorum. Birçok Kürt şarkıcı daha çok meşhur olabilmek adına sanki Kürtçenin bir eksikliği varmış gibi Türkçe veya İngilizce şarkı söylüyor. Ben bir Kürt olarak öncelikle Kürtçe şarkılarımla tanınmak istiyorum.

Albümünüzde Kürtçenin üç lehçesine ek olarak Zaza’ca da bir şarkı var. Bunun sebebi nedir? 

Zaza’ca İtalyancaya benziyor ve tınısı müziğe çok yakışıyor. Tüm Kürtçe lehçelerinin ayrı bir güzelliği olduğuna inanıyorum. Kimisinin melodik bir dili var, kimisinin bende manevi değeri var. Her lehçeyi konuşan Kürtlerin beni anlamasını ve müziğimde kendilerinden bir şeyler bulmasını istiyorum. Sorani lehçesinde Karim Kaban’ın yazdığı ‘Wesêtim’ şarkısını hayatını kaybeden arkadaşım Elenya’nın anısına okudum; çünkü o hep bu şarkıyı söylerdi. Kurmanci lehçesindeki şarkılarımı da aşk, göçler, toprak özlemi üzerine yazdım. ‘Çiroka Çûk û Gulê’(Kuş ve Gülün Öyküsü) adlı şarkımda ise Rus halk müziği ezgilerini kullandım.

‘Lo Lawo’ ve ‘Cano’ adlı şarkılarınızda, kadının ağzından aşkı anlatıyorsunuz. Bu Kürt müziğinde sık rastlanır bir durum mu?

 Hayır, pek değil. Biz ataerkil bir toplumuz. Bizim kadınlarımız çekingendir, duygularını bastırmaya alışıktır. Bir erkeğin gözünden, dudağından bahsetmesi ayıplanır. Ben duygularım neyse onu anlatmak istedim. Bu şarkılarımı da kocam için yazdım. Bence kadınlar özgür bir şekilde aşkını, isyanını anlatabilmeli.

Albümün produktörlüğünü ve aranjörlüğünü üstlenen Hakan Akay, pek çok Kürt şarkıcının da aranjörlüğünü yapmış bir isim. Onunla çalışmak nasıldı? 

Sadece onun beni anlatabileceğinden emindim. Kürt ezgilerini en iyi şekilde şarkılarıma aktarabildiğimize inanıyorum. Tüm duygularımı çekinmeden müziğime aktarabildim.

Türkçe konuşmayı nerede öğrendiniz? 

Türkçeyi Türkiye’de değil, Avrupa’da yaşayan Türkiye Kürtlerinden öğrendim.

Türk ve Kürt müziğini birbirine benzetiyor musunuz? 

Evet, çünkü iki halk yıllardır iç içe yaşıyorlar bu yüzden çok fazla benzerlik var; fakat diller çok farklı olduğu için müzikteki tınıları da çok farklı. Kürt şarkıları daha çok hüzün içerir. İran ve Kürt müziğini birbirine daha yakın buluyorum.

Paris’te de Kürtçe şarkılar söylemiş biri olarak, sizce Kürt müziğinin dünyadaki yeri nedir?Fransa’da Kürtçe şarkı söylediğimde insanlar Türkçe veya Arapça söylediğimi zannediyorlardı; fakat artık kendimiz tanıtmak için daha çok fırsatımız olduğuna inanıyorum. Yeni neslin önü açık.

Türkiye’de konser vermeyi düşünüyor musunuz? 

Evet, Türkiye’de albüm tanıtım konseri eylül ayında Jolly Joker’de gerçekleşecek. İnsan kendi ülkesindeki insanların kalbini kazanabilirse, herkesin kalbini kazanabilir. Türkiye’deki Türklerin, Kürtlerin, Lazların müziğe ihtiyacı olduğunu düşünüyorum; çünkü bu ülkede bir türlü savaşlar bitmedi, hâlbuki burası bence sanat ülkesi olmalı. Belki savaş yerine müziği daha çok konuşursak birbirimizi daha çok sever ve kenetleniriz.

Haber: İDİL EKŞİ / Arşivi / Radikal Gazetesi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder