5 Mart 2013 Salı

HALİL AKSOY'UN SON MECLİS KONUŞMASI (12/02/2013)


Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırmasına Dair Ön Görüşmeler Kısmının 177 inci sırasında yer alan 10/194 "Türkiye cezaevlerinde yaşanan insan hakları ihlallerinin ve ağır hastalıkları bulunan tutuklu ve hükümlülerin tahliye ve tedavi edilmeme hususlarının" araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis Araştırması açılmasına ilişkin önergelerin görüşülmesini, Genel Kurulun 12.02.2013 Salı günlü birleşiminde birlikte yapılması önerilmiştir.


BAŞKAN – Barış ve Demokrasi Partisi Grubu önerisinin lehinde Ağrı Milletvekili Sayın Halil Aksoy. Buyurun Sayın Aksoy.

HALİL AKSOY (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; cezaevlerinde yaşanan sürgün olaylarına ilişkin vermiş olduğumuz önerge üzerine söz aldım, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, cezaevleri bu ülkenin kanayan yarası olmaya devam ediyor. İnsan hakları ihlallerinin en çok yaşandığı yerlerin başında da cezaevleri geliyor.
Cezaevleri, bir ülkenin insan hak ve hukuku alanında yaşanan gelişmelerin aynası gibidir. Ne yazık ki Türkiye geçmişten bugüne hak ihlalleri bakımından kötü bir karneye sahip olmuştur. Özellikle cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri uluslararası alanlara da taşınmış ve son yıllarda ise ciddi bir artış göstermiştir.

AKP iktidarıyla birlikte ciddi bir artış da cezaevlerinde kalanların sayısında olmuştur. Cezaevleri artık dolup taşıyor. Mahkûmlar yemekhanelerde bile yatmak zorunda kalıyorlar.
İstatistikler cumhuriyet tarihinin en yüksek sayısına ulaşıldığını gösteriyor. 1980 darbesinde dahi doluluk oranı bu kadar olmamıştı. Şu an 138 bini aşkın tutuklu ve hükümlü cezaevlerinin olumsuz koşullarında yaşamaktadır.
2002 yılı itibarıyla 34.808 hükümlü varken 2012 yılında bu sayı 104.313’e yükselmiştir. Tutuklu sayısında ise 2002 yılında 24.621 iken bugün 31.707’ye yükselmiştir. Ancak yaşanan bu olumsuz tabloya rağmen Hükûmet çareyi yeni cezaevlerini inşa etmekte buluyor. Palyatif yollarla çözüm bulunamaz. Oysa ki yapılması gereken, gerekçesiz ve keyfi bir şekilde artan tutuklamaların önüne geçmek üzere yasal düzenlemeleri de yapılmasıdır.
Değerli milletvekilleri, özellikle son dönemlerde siyasi tutuklu ve hükümlülerin kaldığı tüm cezaevlerinden çok sayıda şikâyet mektubu alıyoruz. Ayrıca, insan hakları kurumlarına yapılan yoğun başvurular da cezaevlerinde yaşanan sorunların hangi aşamaya geldiğini somut olarak ortaya koymaktadır. Tutuklu ve hükümlüler, cezaevleri idaresinin hukuk dışı kötü muamelesine maruz kalmaktadırlar. Ayrıca yasal olarak kendilerine tanınan birçok hak da, yine cezaevi idaresi ve güvenlik birimleri tarafından ellerinden sık sık alınmaktadır.
Cezaevindeki tutuklu ve hükümlülere, keyfî uygulamalar neticesinde, haklarında toplatma ve yasaklama kararı olmadığı hâlde gazete, dergi, kitap gibi kültür, sanat ve iletişim araçları da verilmemektedir. Düşünün, dünyaca ünlü şair, ozan Arthur Rimbaud’un şiir kitabının güvenlik gerekçesiyle Sincan F Tipi Cezaevine verilmemesi ilginçtir. Yine kitap sınırlandırılması söz konusu olup, en fazla 5 kitaba izin veriliyor. Bu sınırlamalar yine ihlallerin yoğun olarak yaşandığı Tekirdağ F Tipi Cezaevinde 10 kitapla sınırlandırılmıştır. Birisinde 5, birisinde 10, birisinde daha az. Ayrıca hâlâ yakınlarıyla telefonda Kürtçe konuşmaları çeşitli şekilde hükümlülere ve tutuklulara yasaklanmaktadır.
Değerli milletvekilleri, cezaevlerindeki koşullar, tutuklu ve hükümlülerin yaşam haklarını âdeta ortadan kaldırmıştır. İdarenin keyfî olarak verdiği disiplin cezaları, tutukluların hapis içinde hapis yaşamasına neden olmaktadır. Sürekli verilen hücre cezaları, iletişim cezası, sosyal faaliyetlere katılmama, televizyon izlememe gibi insanın en doğal hakları “disiplin cezası” adı altında geri alınmaktadır. Verilen disiplin cezaları cezaevinde kalanların yaşamsal tüm haklarını ortadan kaldırmış bulunmaktadır. Ayrıca, sürekli verilen, telefonla görüşmeme cezası neticesinde aileler de bir bakıma cezalandırılmaktadırlar.
Tutuklu ve hükümlülerin hekime erişim hakkı da çok ciddi bir boyutta kısıtlanmaktadır. İHD Diyarbakır şubesinin 25 Ocakta açıkladığı rapora göre, cezaevlerinde 307 hasta tutuklu ve hükümlü bulunmaktadır. 51 kişinin ilgili sağlık kurullarından aldıkları sağlık raporları incelemeye alınarak, durumlarının kritik olduğu da raporlarda belirtilmiştir. Ölüm noktasında bulunanların tedavileri o hastalığa uygun hastanelerde yapılmadığı gibi, ring araçlarıyla hastanelere götürülürken hastalığın dozu daha da yükselmektedir.
Uluslararası standartlar cezaevlerinde sağlanan tıbbi bakım hizmetlerinin cezaevi dışındaki olanaklarla eşit olması gerektiğini öngörmektedir. Ne yazık ki Türkiye’deki cezaevlerinde sağlanan tıbbi bakım hizmeti yok denecek kadar az, hatta bazı hastalar bilinçli olarak ölüme terk edilmektedir. Hatta, bu konuda siyasi tutuklularla diğer tutuklular arasında da bir ayrımcılık gözetilmektedir.
İnfazların durdurulmasına ilişkin talepler aylar geçmesine rağmen Adli Tıp Kurumuna sevkleri yapılmamaktadır hastaların. Açıkça, cezaevlerinde ölümleri beklenmektedir. Denizli D Tipi Cezaevinde bulunan ve aralarında Hayati Kaytan’ın da bulunduğu 5 tutuklu ve hükümlü karantinaya alınmış durumdalar. Bunlar kanser hastasıdır.

Anayasal güvence altında bulunan sağlıklı yaşama hakkı ne yazık ki insani yaşam boyutlarında sağlanmamaktadır. Oysaki sosyal devlet gereği olarak tutuklu ve hükümlülerin tıbbi bakım alma hakları devletçe güvence altına alınmalı ve uygulamada karşılaşılan bütün engeller ortadan kaldırılmalıdır. Tutuklu ve hükümlülerin ailelerinin bulunduğu kentteki cezaevlerine sevk istemleri ise, ya cevapsız bırakılmakta ya da gerekçesiz bir şekilde reddedilmektedir. Bu da, ailelere reva görülen bir başka ceza olsa gerektir.

 Değerli milletvekilleri, cezaevi koşulları gün geçtikçe zorlaşıyor. 12 Eylül faşizmi cezaevlerinde yaşatılmaya çalışılıyor, aynen 12 Eylül koşulları yaşanıyor. İnsan hakları örgütlerinin verilerine göre 2012 yılında 2 bin tutuklu ve hükümlü sürgün edildi. Sürgünlerin büyük çoğunluğunu siyasi tutsaklar oluşturuyor. Sadece son iki ay içinde Diyarbakır Cezaevinde 200’e yakın tutuklu ve hükümlü başka batı ve Karadeniz’deki cezaevlerine nakledildiler. Özellikle Aralık 2012-Ocak 2013 tarihlerinde yaşanan sürgünlerde ise açlık grevlerine katılmış olan eylemcilerin hedef alındığı görülmektedir. Yani âdeta, açlık grevlerine katılanlar cezalandırılmakta ve intikam alınmaktadır.
Erzurum H Tipi Cezaevinde kalan onlarca tutuklu ise Kırıkkale ve Sincan gibi uzak cezaevlerine gönderilmektedirler. Ekonomik koşulların yetersizliği nedeniyle Ağrı’dan dahi Erzurum’a gitmeye zorlanan aileler, Ankara’ya nasıl ve hangi parayla geleceklerdir? Bu bir zulüm politikasıdır.
Ayrıca, hâlâ yargılanması devam eden tutuklular da yine mahkemelerinin olduğu illerden çok uzak illerdeki cezaevlerine nakledildiler. Her duruşma için onlarca saatlik yolu ring araçlarının içerisinde, işkence çekerek getirilip götürülüyorlar. Bu getirilip götürülme sırasında mahkemeye çıkan insanların nasıl bir savunma yapacakları da düşünülmelidir. Ayrıca, birçok nakil sırasında tutuklu ve hükümlü kötü muameleye ve işkenceye de maruz kalıyor.
Tutuklu ve hükümlüye haber verilmeden, aniden, gece yarısı, tutuklu ve hükümlülerin giyinmelerine dahi izin verilmeden, darbedilerek, eşyalarını almalarında dahi izin verilmeden sürgün edilmeleri de düşündürücüdür. Sürgünler ceza içinde cezaya, işkenceye dönüşen bir sürece dönüşmüştür. Sürgünlerle tutuklu ve hükümlüler ailelerinden yalıtılmakta, hayati sağlık sorunları olan tutuklu ve hükümlülerin bu durumları gözetilmemekte, oldukça uzak cezaevlerine gönderilmekte ve ringlerde, âdeta, sürgün edilen bu şahıslar işkence görmektedir.

Değerli milletvekilleri, cezaevlerinde yaşanan insanlık dışı uygulamaları ve yaşanan sorunları sadece konuşsak, bir saat içerisinde veya on dakikalık kısa bir zaman içerisinde mümkün değildir. Biz, BDP olarak bunu çok kez dile getirdik, çeşitli vesilelerle gündeme koyduk, bu konuda en ufak bir adım atılmadı ya da atılmıyor. Ancak, en azından durumu kritik olan hasta tutuklu ve hükümlülerin tahliye edilmesi konusunda Hükûmetin bir an önce harekete geçmesi de gerekmektedir. Yine, yaşanan sürgün olayları bir an önce durmalı, tutuklu ve hükümlülerin daha fazla mağdur edilmeleri engellenmelidir.
Öte yandan, cezaevlerinde 80 ve üzeri yaşta 109 tane hükümlü ve tutuklu bulunmaktadır. 80’in üzerindeki bir yaşta olan insanların hâlâ cezaevlerinde tutuklu bulunması insan haklarıyla bağdaşmayan bir olaydır. Keza belirtilmişti: İHD şubesinin 25 Ocak’taki raporunda 307 hasta tutuklu ve hükümlü var. Bunlardan 51 kişi oldukça ciddi sağlık problemleriyle karşı karşıyadır. Derhâl bununla ilgili tedbirler alınmalıdır.
Bu duygularla hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aksoy.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder